Kimler geldi, kimler geçti dünyamızdan


Amorf Kişilik
Kimler geldi, kimler geçti dünyamızdan. Kimi derin izler bırakırken kimisi sıradan bir iz bırakmıştır. Kimileri ise hiçbir iz bırakmadan gelip gitmişlerdir. Yaşanmışlık anlamında herkes yaşamış olsa da önemli olan yaşanan hayatın kalitesi ve geriye bakıldığında anımsanacak değerde olay veya kişilerle dolu olmasıdır. Aksi halde insan olmayan canlıların yaşadığı biyolojik bir olgu gibi yaşanıp bitecektir hayat. Hatta insan dışında bazı canlılar vardır ki onlar da tarihsel süreçte oynadıkları rol nedeniyle tanınmakta ve bilinmektedirler. Bu konuya uzay çalışmalarında kullanılan ve insanlar gibi isimleriyle tanınan hayvanlar güzel bir örnektir. Bu nedenle dolu ve kaliteli bir hayat için ille de insan olma şartı yoktur.
İstisnaları dışında hayvanlar aleminde yaşayan canlıların hiçbiri, yaşadığı çağa ve mekana damga vuramamış varlıklardır. İnsanların dünyasında ise durum daha farklıdır. Faydalı olmak anlamında çeşitli buluşlara imza atan, çalışmalar yürüten, kitlelere yön veren ve davranışları ile herkese örnek olan üstün karakterli insanlar sıklıkla bulunmaktadır. Ölmeleri halinde, üzerinden çağlar geçse de yaptıkları nedeniyle hayır ve övgüyle anılmaktadırlar. Ancak kendini kanıtlamak veya varlığını hissettirmek isteyen birtakım insanlar ise hırs başta olmak üzere ilkel bir duygu ile birtakım çabalara girişirler. Zaman zaman bunda başarılı olsalar da, kültürel veya sosyal altyapı eksikliği nedeniyle sonuçta başarısız olmaları kaçınılmazdır. Ortaya koydukları eser veya sonuçlarıyla da genelde hep olumsuz olarak hatırlanmaktadırlar.

Hayatı yaşarken gözlemleyerek, kendinden önceki bilgi birikimlerinden yararlanarak donanımlı yaşayanlar ise hem hayatı daha yaşanabilir kılmakta hem de geçtikleri her yerde olumlu bir iz bırakabilmektedirler. Edindikleri birikimi yaşamın her aşamasına, çevresindeki her bireye katmayı becermektedirler. Etken kişilikleri sayesinde olaylarda çoğunlukla belirleyici olmakta, edilgen konuma düşmeyi kabullenememektedirler. Bilgi paylaşımı ve alışverişi noktasında oldukça katılımcı olan bu bireyler, her anlamda toplumsal gelişimin önünü açarak motor gücünü oluşturmaktadırlar.

Etken kişiliğin temsilcisi konumunda olan bu bireylerin tam zıddı olan bireyler ise bağımsız iş yapabilme gücünden uzak, başkalarına beynini kiralayan, bireysel karar alma gücünden yoksundurlar. Bu nedenle kendinden aşkın gördüğü bireylerin kendisini kullanmasına müsaade etmekte ve en kötüsü de düştüğü bu acınacak durumun farkında olmamaktadırlar. Yaptıkları her yanlışın altında bir hikmet ve adalet olduğu hayaliyle yanlışları savunmak gafletine rahatlıkla düşmektedirler. Esen rüzgâra göre eğilip bükülen, kendini aşkın bir güç gördüğünde o güce tapınan, zayıflara karşı egemenlik kurmaya çalışan bir yapıdadırlar.

Güneşin hareketine bağlı olarak yönünü değiştiren ayçiçekleri gibi dönmekte olduklarından, her kişiye ve ortama bağlı bir şekilde davranış ve sözleri değişen bir kişiliğe sahiptirler. Bilimsel ve toplumsal gelişime katkı sağlayacak belli bir amaca yönelik olarak sabit bir yön ve yörüngede hareket edememektedirler. Sağlam bir kişiliğe ve kriterlere sahip olamamaktan kaynaklanan nedenlerle değişkenlik gösteren reflekslerinin etkisi altında kalmaktadırlar. Her olay karşısında farklı tepkiler vermekte, tepkilerinin hiçbirinde adalet, bilimsellik, rasyonellik vs gibi ortak payda oluşturacak kriterler bulunmamaktadır. Kısacası korkuları, istekleri ve beklentileri yaşamının her anını belirlemektedir. Bu davranış modeline bağlı olarak kişiliği de değişkenlik arz ettiği için her zaman su ve cıva gibi bulunduğu kabın şeklini almaktadırlar.

Kişilik sorunlu bireylerde “şekilsizlik”, bulundukları her ortama veya her konuştuğu kişilere uyum sağlamak hatası, kişilikleri üzerine öyle olumsuz etkide bulunmaktadır ki zamanla “amorf kişilik” gelişmektedir. Bu kişilik nedeniyle ya yel değirmenlerine saldırarak kahraman olmaya, ya zemzem kuyusuna işeyerek meşhur olmaya, ya da çevresindekilere zulmederek tanrılaşmaya çalışmaktadırlar. Kendi yapısındaki zayıflığı görmek erdemi ve kendisine uygun onurlu bir yaşam sürmek varken, eksikliğini gizlemek ve birtakım dünyevi kazanımlarda bulunmak için bir müddet sonra çevrelerine de zarar vermeye başlarlar.

Amorf kişiliğe sahip bireyler bu aşamadan sonra yaptıkları yanlışları çevrelerine haklı göstermenin çabasına girerler. Oysa herkes gibi kendileri de bilmektedir ki asıl sorun, yaptıkları değil, yaptıklarına neden olan “amorf kişilik” olgusudur. Bunu anlamak ve gereğini yapmak, dünyevi kayıplara neden olacağından dolayı kabullenemezler. Aksine bu olumsuzluğu gizlemenin ve kendisinde var olduğunu sandığı etken kişiliği kanıtlamanın sevdasına düşerler. Çevresindeki dalkavuklar ve kendisini kullananların verdiği destekle, yanlış yolda ilerlemeye devam ederler. Bir gün ne olduğunu öğrendiklerinde ise iş işten geçmiş, kendilerini kullananların terk etmesi sonucunda yalnız kalarak yaptıkları yanlışların bedelini ödemeye başlayacaklardır. Elindeki gelip geçici olan gücün verdiği bir anlık yanılgı ile tanrılık iddiasının boş olduğunu göreceklerdir. Ve bir gün gelecek, gelip geçici olan dünya yaşamında mezarlıkların bir kısmının “amorf kişilik” sahibi sıradan zatlarla dolu olduğunu gördüklerinde ise iş işten çoktan geçmiş olacaktır…