"Mizah" dergisi "Gırgır"ın, Hz. Musa'ya hakaret içerikli karikatür yayınlamasına tepki gösteren âlim, kanaat önderleri ve akademisyenler, karikatürün sorumlularının cezalandırılması gerektiğini söyleyerek, özgürlüğü hiçbir kutsala saygı duymamak olarak anlayanların olduğunu belirttiler.

 "Mizah" dergisi Gırgır'ın, Hz. Musa'ya hakaret içerikli karikatür yayınlamasının ardından oluşan tepkiler artıyor. Söz konusu çirkin karikatür hakkında İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan kanaat önderleri ve akademisyenler, yapılanın Müslümanların kutsallarına karşı yürütülen bir savaş çeşidi olduğunu belirttiler.

Müslümanların bu tür saldırılara karşı birlik olması gerektiğini söyleyen Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihad’ul Ulema) Yönetim Kurulu Üyesi Abdulkudüs Yalçın, pespaye karikatürü, küfrün savaş için kullandığı bir çeşit silah olarak değerlendirdi.

"Şeytan ve şeytanın dostları saldırılarını farklı bir şekilde sürdürüyor"

Habil ve Kabil ile başlayan hak ve batıl mücadelesinin devam ettiğini dile getiren Yalçın, "Belki silahların ve savaşın ismi değişmiş olabilir. Fakat bu savaş hiçbir zaman durmamıştır. Batılın saldırıları gün geçtikçe artmıştır. Şeytan ve şeytanın dostları silahlarını ellerinden düşürmemiş, saldırılarını farklı bir şekilde sürdürmüşlerdir. Halkı Müslüman olan bir ülkede böyle bir şeyin yapılması küfrün ne derece ilerlediğini, şımardığını ve kendinden emin olduğunu gösteriyor. Bu da biraz Müslümanların duyarsızlığından kaynaklanıyor diye düşünüyorum." dedi.

"Sorumlulara en ağır ceza verilmeli"

Sözcü Gazetesi yayın grubunun dergiyi kapatma kararını da değerlendiren Yalçın, "Sadece dergi kapatmakla bu iş bitmez. Yüzyıllardır bu iş sürüyor, biri gidiyor yerine 10’u geliyor. Demek ki bu düşüncenin ve bu düşünceye sahip olan insanların engellenmesi lazımdır. Tabi ki bu da hükümete ve devlete düşer. Eğer hükümet ve devlet vazifesini yerine getirirse ben inanıyorum ki büyük ölçüde bu iş engellenmiş olabilir. Elbette ki yargılanmaları gerekir ve en ağır cezanın verilmesi gerekir. Bunlar İslam’ın en yüksek değerlerine hakaret ediyorlar. İslam’ın Ulû’l-Azm olan bir peygamberine hakaret ediyorlar." ifadelerini kullandı.

"Müslümanların birlik olup kuvvet haline gelmeleri gerekiyor"

Bu tür saldırılara karşı vahdet vurgusu yapan Yalçın, "Şimdiye kadar Müslümanlar hep küfre karşı kendini savunmuştur. Hep savunma pozisyonundadır, onun içindir ki, küfür ha bire saldırıyor ve saldırı çeşidini değiştiriyor. Müslümanların birlik olup, bir yumruk ve kuvvet haline gelmeleri gerekiyor. Bunun yolu da aradaki ihtilafların unutulması, mezhepçilik ve grupçuluğun bir kenara bırakılmasıdır. Mesela bir tarikat mensubu 'Benim şeyhime ilişmediği müddetçe ben bir şeye karışmıyorum' derse ya da bir cemaat ferdi 'Benim cemaat liderime ya da kendimin hazırladığı programlara karışılmadığı müddetçe bir şey olmaz' derse kâfirler gittikçe şımarır ve yeryüzünde tek bir Müslümanı bırakmayacak şekilde saldırılarını şiddetlendirerek artırır. Müslümanlar birbirlerine destek olmalı, gerçek bir ümmet gibi davranmalı ki küfrün saldırılarına dayanabilsinler." şeklinde konuştu.

Dicle Üniversitesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bülent Sönmez ise yapılan karikatürü ikinci el ateizm olarak niteledi.

Söz konusu karikatürün düşünce özgürlüğü ile alakalı olmadığını dile getiren Sönmez, insanın özgürlüğüyle değil bağlılığıyla insan olduğunu söyledi.

"Bunlar için herhangi bir kutsal yok"

Bu tür karikatür çizenlerin herhangi bir kutsalının olmadığına vurgu yapan Sönmez, "Türkiye'de şöyle bir durum var.  Birçok şey orijinal değil. Buna ben ikinci el ateizm diyorum. Burada en temel şey cinsellik. Ben bu karikatüre baktığımda yine cinsel, sinkaflı laflar filan falan... Yani aziz peygamberlere dönük çok yakışıksız şeyler. Batı dünyası kiliseden kurtulmayı, özgürlük alanının genişlemesi olarak ve özgürlüğe yeni bir tanım getiriyor. Özgürlüğe nasıl bir tanım getiriyor? Hiçbir kutsalla bağı olmamanın aslında insanı daha mutlu edeceğini iddia ediyor. Mesela bunlar, bizim namustan anladığımız, kutsaldan anladığımız gibi bir algıya sahip değiller. Bunlar için herhangi bir kutsal yok. Aslında bilinçaltında yine bir kutsal vardır. Bunlar zannediyorlar ki kutsaldan kurtulursak mutlu oluruz. Oysa insan özgürlüğüyle değil bağlılığıyla insandır." dedi.

"Bu tür tavırlar psikolojik rahatsızlıktır"

"Zekânın yıkıcılığına karşı insan, tabu ve yasaklarla kendini korur." diyen Sönmez, sözlerine şöyle devam etti:

"Çünkü ontolojik olarak evrende bile mutlak anlamda özgür değiliz. Örneğin oksijen alıp karbondioksit veriyoruz. Yer çekim yasasına karşı özgür değiliz, suyun kaldırma kuvvetine karşı özgür değiliz. O zaman özgürlüğü nasıl anlamamız gerekiyor. Kutsalı olmamayı başarabilir miyiz? Arapça bir sözcük olan 'akıl' ve bilgelik anlamına gelen 'hikmet' de bağ anlamında kullanılıyor. İngilizce de 'religion' anlamına gelen 'din' sözcüğü de bağ, bir şeye bağlanmak demektir. Dolayısıyla insan bağlı olan bir varlıktır. Mutlak özgürlük mümkün değildir.  Çünkü mutlak özgürlük denilen bir şeyden bahsettiğimiz zaman, o zaman adaletten bahsetmememiz lazım. Ben güçlüyüm, güçsüzü niye ezmeyeyim ki. Adalet, güçlünün bir şeye bağlanması demektir, güçlünün ve güçsüzün bağlı olduğu bir ilkedir. Bunların yaptıkları, derin düşünce ile elde ettikleri bir şey değildir. Bunlar zannediyorlar ki kutsala söversek bir şeyler olacak ve bir şeyler elde edilecek. Bu söylemlerin inançla da bir alakası olduğunu düşünmüyorum, tercihle de alakalı bir şey değil. Bu tür tavırlar psikolojik rahatsızlıktır. Dikkat edin Charlie Hebdo ve Salman Rüştü olayında da hep cinsellik ön plana çıkıyor. Bu tür şeyler onların değeri olabilir.  Belli değerlere inanabilirsin, ama bu benim için bir hakaret, burada kendini frenleyip bunu yapmayacaksın."

"Özgürlük kutsal bir kavram ise benim kutsalıma müdahale etme"

Özgürlüğü hiçbir kutsala saygıyı duymama olarak algılayanların olduğunu ifade eden Sönmez, "Sen özgürlük kavramını başkalarının mukaddesatına saldırmak olarak kullanırsan bu tersinden bir dogmatizme, tersinden bir baskıcılığa kapı açar. Tarihte bir sürü pislik ve çatışma; özgürlük, Allah ve vatan adına yapılmıştır! Örneğin Hz. Ali'yi şehid eden şahıs 'Hüküm Allah'ındır' söylemini sloganlaştırmıştı. Böyle bir özgürlük olabilir mi yani? Özgürlüğü böyle tanımlamak mümkün mü? Bunlar ya böyle belli karanlık merkezlerin, bir tür toplum mühendisliği olarak değerlendirilebilir. Psikolojik hastalık olarak da değerlendirilebilir. Özgürlüğü hiçbir kutsalla saygıyı duymama olarak anlayanlar var. Saygı duymamak küfretmek değil. Özgürlük kutsal bir kavram ise benim kutsalıma müdahale etme. Bu bir düşünce değil, küfretmek ayrı bir şey düşünce ayrı bir şey." şeklinde konuştu.

"Kötü fikirler, veba ve çiçek hastalığından daha fazla insanlığa zarar vermiştir"

Yetkililerin bu saldırılara karşı müsamaha göstermemesi gerektiğine vurgu yapan Sönmez, "Bu bir fitnedir, toplumu ayrıştırıcı ve insanın insana karşı güvenini zedeleyen bir şeydir. Dolaysıyla yetkililerin tedbir alması ve bu tür şeyler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesi gerekir. Kötü fikirler, veba ve çiçek hastalığından daha fazla insanlığa zarar vermiştir." diye konuştu.

Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Anabilim Dalı Başkanı Yardımcı Doç. Dr. Oktay Bozan ise karikatürde Hz. Musa'ya yönelik bir hakaret olduğunu belirterek, karikatürün toplumsal barışı hedef aldığını söyledi.

Geçmişte de maneviyata karşı bu tür saldırıların olduğunu ifade eden Bozan, karikatürde kullanılan ifadelerin kabul edilemez olduğunu belirtti.

Hz. Musa'nın şahsında bütün Müslümanlara hakaret edildiğini dile getiren Bozan, "Bir kere Hz. Musa tarihi bir şahsiyet olmasından öte model bir şahsiyettir. Dört kutsal kitabın gelmiş olduğu peygamberden birisidir. Kaldı ki Hz. Musa sadece Müslümanların değil aynı zamanda Hristiyanların da ve Yahudilerin de peygamber olarak kabul etmiş olduğu tarihi bir modeldir.

"Karikatürde geçen ifadeler kabul edilemez"

Bozan, "Karikatürde geçen ifadelerde normal olarak çok samimi insanların bile bir birine söylemek istediği zaman tepkiye maruz kalacağı, duyduğu zaman belki soluğu mahkemede alabilecek ifadelerdir. Böyle ifadelerin Allah-u Teâlâ'nın Müslümanlara model şahsiyet olarak göndermiş olduğu bir peygambere yönelik kullanılması kabul edilemezdir. Adı mizah olan bu derginin aslında yapmış olduğu bu uygulama tek değil. Tarihsel dayanaklarını görebiliyoruz. Çok daha geriye gitmeye gerek yok. Buna benzer daha önce Diyarbakır'da billboardlarda Hz. Muhammed'i hedef alan karikatürlerde görmüştük. Benzer bir şekilde Danimarka da olmuş, dünya Müslümanların ciddi manada tepkisine yol açmıştı. Fransa da Charlie Hebdo 'mizah' dergisi de böyle bir karikatür yayınlamıştı. Daha geriye gittiğimizde Hindistanlı Selman Rüştü Kur'an'a, Hz. Peygambere yönelik ithamların olduğu ve dünya Müslümanlarının ciddi tepkisini çeken bir kitap yayınlamıştı." dedi.

"Müslümanların sinir uçlarına dokunarak ne yapılmak isteniliyor?"

Karikatürün basın özgürlüğü olarak nitelendirilemeyeceğini ifade eden Bozan, şöyle konuştu: "Bu toplumsal barışı hedef alan bir şeydir. Zamanlamasına baktığımız zaman Türkiye çok önemli bir sistem değişikliğinin arifesinde bulunuyor.  Toplumun hassas olduğu bir dönemde 'Evet-Hayır' kamplaşmasının olduğu bir dönemde Müslümanlara yönelik, değerlerine yönelik bir hakaretin yapılması, Müslümanların sinir uçlarıyla oynamak demektir. Müslümanların sinir uçlarına dokunarak aslında ne yapılmak isteniliyor? Bu çirkin karikatürün yayınlanmasına basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü deme şansımız yoktur. Kutsal değerlere yönelik bu uygulamanın proje olduğunu, zamanlamasının çok manidar olduğunu söyleyebiliriz. Hristiyanların da Yahudilerin de buna tepki göstermesi gerekiyor. Her önüne gelen çıkıp Müslümanların kutsal gördüğü şahsiyetleri alay konusu yapması doğru olmadığını, inançlı insanların buna tepki göstermesi gerektiğini ve meşru, haklı, yasal tepkilerini göstermesi gerekiyor."

Çok büyük tepkilere neden olan karikatürün ardından Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından söz konusu dergi hakkında başlatılan soruşturma devam ediyor. 

Editör: Haber Merkezi