Modern dünyada din karşısında iki tutum öne çıktı:
1. Kapitalist tutum
2. Sosyalist tutum.

Hiçbir zaman sosyalist rejime geçmese de Türkiye'de İslam'a karşı tutumda sosyalist renk hep var oldu.

1950'den önce toplumsal yaşamı modern kalıplara sokan yasalar üzerinden islamî hayat büsbütün yasaklandı. Resmî törenler üzerinden topluma yeni bir itaat tarzı ve hayat biçimi kabul ettirilmek istendi.

Okul müfredatı, imanı kalp ve beyinlerden silecek bir kapsamda düzenlendi. Darwin teorisi okutularak insanlığın başlangıcı ile ilgili Kur'an-ı Kerim öğretisine karşı uyduruk bir insanlık başlangıcı kabul ettirilmek istendi.

Fransız Yahudilerinin uydurdukları tarih tezleri Türkçeye çevrilerek geliştirilen "ulusal tarih" ile gençlerin beynine İslamı dışlayan, küçümseyen, engelleyici bir unsur olarak kabul ettiren bir tarih anlayışı kazındı.

1950'den sonra yapılan değişiklikler, yüzeysel kaldığından İslam'a karşı "sosyalist tutum" hiçbir zaman yürürlükten kalkmadı.

Sosyalist ülkeler, toplumu dinden uzaklaştırmak için ibadetleri yasakladılar. Topluma şekil vermek için de resmî törenler geliştirdiler. O ülkelerde yasaklar, dinden uzaklaştırmaya yönelik iken törenler dinin yasaklanmasından dolayı oluşan boşluğu doldurmaya yönelikti.

Sosyalistler için, törenler devletin toplumu denetim altına alma, gücünü topluma kabul ettirme, toplum üzerinde sınırsız bir tasarruf hakkına sahip olma göstergesidir. Törenlerde bir tür beşerî "hauf" ve "reca" sistemi kurulur.

"Secde" yoksa da "baş eğdirme" üzerinden, düzenin toplum tarafından kabulü somutlaştırılır, görüntülenerek kayda geçirilir. Böylece okul müfredatı üzerinden yapılan soyut değişim, kalp ve zihinlerden zoraki olarak meydanlara çıkarılır.

Törenlerde abartılı askeri geçişler, toplumu korkutmayı hedeflerken, devletin tarih tezini işleyen uçuk kaçık nutuklarla toplumda bir sistem sevgisi ve sistemin geleceğine dair bir umut oluşturulur. Toplum ve fertlerin sisteme sadakati bu törenlere duyduğu ilgi ile ölçülür. Törenlere katılmayan kişilerin devlette görev alma hakları ile birlikte devletten hizmet alma hakları da sorgulanır.


Sosyalizmin tarihe karıştığı günümüzde bu törenler bir sosyalist Kore'de kaldı bir de Türkiye de.Turgut Özal döneminde yapılan kimi değişiklikler katılım konusunda bir hafifletme getirdiyse de törenlerin asli biçimi olduğu gibi korundu.

Çocukların, gençlerin 23 Nisan'larda, 19 Mayıs'larda yağmur altlarındaki halleri bile adeta ulusal bir fedakârlık gibi sunuluyor. 10 Kasım'da koca bir ülkede hayatın bir süre durdurulması, her yıl tartışılsa da, olduğu gibi sürdürülüyor.

Bu konuda sistemin sol yanına, dolayısıyla sosyalizm kaynaklı uygulamalarına sıkı sıkıya bağlı kesimin, gizli uluslararası destekli bir direnci var.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın 19 Mayıs törenleriyle ilgili son girişimi, bu direnç yüzünden, Çankaya Köşkü'nde olağanüstü bir toplantıya yol açtı. Neticede yeni düzenlemede hedefin daha geniş bir katılım olduğu açıklandı.

Bu kesim, kendi törenlerinin korunmasını istemekle yetinmiyor; toplumun İslami isteklerinin de önüne geçmeye çalışıyor.

Gençlerin geleceğini tehdit eden günahların kapısı ardına kadar açık. Değişik kurumlar, gençleri yaz ve kış kamplarına götürüyor. Dönem ve yıl sonlarında okullarda balolar düzenleniyor; yeni nesil, hayatın başında iken "sınırsız eğlence"ye mübtela ediliyor. Bu etkinliklerin her biri için ödül törenleri düzenleniyor, günahlara öncülük edenler taltif ediliyor.

Ama Diyanet'in sınırlı bir etkinlikle birkaç öğrenciyi Umre'ye götürmesi ya da sessiz bir kampanya ile "Haydi Çocuklar Camiye!" demesi, bir felaket gibi yansıtılıyor.

1917'de Rus devrimini yapanlar, dinden ancak bu kadar nefret ediyordu.

Diyanet'in sıradan etkinliklerine duyulan tepki köhne zihniyetin hiç değişmediğini şu veya bu yolla fırsat bulduğunda sosyalist Kore'de bir ibretlik olarak kalan anlayışı halka dayatmaya devam edeceğini gösteriyor.
Bu zihniyet o kadar diri ki neredeyse her gün gündeme müdahale ediyor ve varlığını hissettiriyor. (Abdulkadir Turan - Doğruhaber)

Editör: Haber Merkezi