Fedakârlık hemen hemen bütün insanların takdirle karşıladığı ve gıpta ettiği bir davranış biçimidir  Ama her nedense herkes bu fedakârlığın kendisine karşı yapılanını seviyor ve herkes kendisi için fedakârlık yapılmasını istiyor. Fakat fedakârlık bizden istenince pek hoşumuza gitmiyor ve nefsimize ağır geliyor doğrusu  Yani «Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca.» mantığı 
 Fedakârlık (özveri): Biri ya da bir şey için kendini feda etmek demektir. Özverisi yüksek olan, zararı kendi üzerine çeken, kendi imkânlarını başkası için kullanan, karşılık beklemeden iyilik eden, kendi menfaatlerini düşünmeden başkalarına iyilik için çaba sarf etmektir.
 Fedakâr: Başkaları için kendi hakkından vazgeçebilen insan demektir. Fedakârlık yapan kişidir.
 Son günlerde FEDAKÂRLIK kelimesi çok kullanılmaya başlandı. Fedakârlık insanın karakter ve kişiliği bakımından, toplum bireylerini birbiri ile kaynaştıran; değerler açısından önemli bir haslettir. Toplumu oluşturan bireylerin bulunduğu toplum için feda edebilecek ve toplum için kendinden vazgeçebilecek kadar özverili olmalıdır. Her bir bireyin kendisi için istediğini, başka bir birey veya bulunduğu toplum için de istemesi gerekir. Karşıdan fedakârlık yapılmasını istemek kadar bizden fedakârlık istendiği zaman beklenen fedakârlığı göstermekte önemlidir. Bizden fedakârlık istendiği vakit mazeret ileri sürmek etik değildir. Fedakârlık, istenmeden ve beklenmeden göstermek erdemliliktir. Öncelikle bizlerin ve her birimizin başkasına karşı yapabilecek fedakârlığımızı göstermeliyiz. Ondan sonra karşımızdakinden fedakârlık beklemeliyiz.
Öğretmenlerimiz, öğretme sürecinde öğrencilerine karşı insani ve vicdani yönlendirmelerin etkisiyle ücret karşılığı yapılan bir işin hakkını vermenin çok daha ötesinde bir fedakârlık ortaya koyarak çalışmaktadırlar. Öğrencilere karşı ortaya konulan fedakârlık bir aydın sorumluluğudur. Ancak öğretmenlerimiz ve eğitim yöneticilerimiz ülkemizde öğretmeni önemseyişin sadece lafta oluşu dolayısıyla eşinden, çocuklarından, saygınlığından ve yaşam düzeyinden de fedakârlıkta bulunmak zorunda bırakılmaktadır. Yöneticilerimiz, öğretmenlerin sorunlarını çözecek, özellikle ekonomik anlamda öğretmenin tüm hassasiyetini eğitim hizmetine odaklamasını sağlayacak bir rahatlamaya vesile olacak adımları atmaktan imtina etmektedirler. Oysa öğretmeni yaşamın sıkıntılarından kurtarmak toplumun geleceğini garanti altına almak demektir. Bugün öğretmenlerimiz geçim gailesi nedeniyle öğretmenlikten arta kalan zamanlarında şoförlük yapmaya ve pazarlarda limon satmaya devam etmektedir. Öğrenci, veli ve toplum karşısında öğretmenin saygınlığına gölge düşüren ve öğretmenlerin etkinliğini azaltan bu durumun giderilmesi, öğretmenlerin yetiştirdiği devlet adamlarının öğretmenlere teşekkür bağlamında birincil görevidir. Ayrıca bu kutsal görevi yerine getiren öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine karşı toplum olarak ve yöneticiler olarak onlardan fedakârlıklar beklemekten daha çok öncelikle onlara karşı hiçbir fedakârlıktan kaçınmamamız gerekiyor.
 *Toplumların yaşamında eğitimin ve eğitimcinin önemi herkes tarafından takdir edilirken, birincil görevini tam olarak yerine getirmeyen yöneticilerin her defasında öğretmenlerden fedakârlık istemeleri ne kadar doğrudur. Yaşam şartlarının zorlaştığı, öğretmen ve eğitim yöneticilerinin maaşlarının eridiği ve her birinin ek iş yapmak zorunda olduğu bu durumda fedakârlık nasıl istenebilir ki. Fedakârlık karşılıklı yapılmalıdır. Öğretmen ve eğitim yöneticisi işi gereği fedakârdır ve fedakârlık göstermek zorundadır. Ayrıca Öğretmen ve eğitim yöneticilerinin sayısızca fedakârlık örnekleri mevcuttur. Peki, toplum olarak öğretmenlerimize ne kadar sahip çıkıyoruz? Öğretmenlerimiz ve eğitim yöneticilerimize karşı gösterdiğimiz fedakârlıklarımız var mıdır? Öğretmenlerimiz için şimdiye kadar neyi feda ettik ve neleri feda etmeye hazırız.
*Milli Eğitim Bakanlığının yapmış veya yapmakta olduğu bütün projelerinde, projenin öğretmen ayağını ne kadar düşünülmektedir. Hiçbir proje, öğretmen ve idarecilerin almış olduğu maaşlarına ek bir maddi katkı sağlamamaktadır. Bilakis uygulanan her bir proje yapmış olduğu fedakârlıklarına ek fedakârlıklar katmaktadır. Bu konuda birçok proje sıralayabiliriz. Örnek olarak en son konuşulan “Okullar Hayat Bulsun “ projesinde öğretmen ve idarecilerin gece saat 22.00 ye kadar okullarda kalması istenmektedir. Hâlbuki Okullara hayat verilirken bunun yanında öğretmen ve idarecilere de hayat verilirse ve her projede bu husus göz önünde bulundurulsa öğretmen ve idarecilerimiz ekonomik gailesi nedeniyle öğretmenlikten arta kalan zamanlarında şoförlük yapmayacak veya pazarlarda limon vs… Satmaya mecbur kalmayacaklardır. Bir ülkenin eğitimcileri zamanlarının arta kalan kısmında ek iş yapmak zorunda kalıyorlarsa toplum için, ülke yöneticiler için ve eğitim sendikaları için büyük bir eksiklik olduğu muhakkaktır. Toplu Sözleşme görüşmelerine başlanacağı bu dönemde Eğitim sendikalarının öğretmenlerin, okul idarecilerinin, şube müdürlerinin ve ilçe milli eğitim müdürlerinin maddi sıkıntılarını giderme konusunda ciddi bir duruş sergilemeleri ve kayıplarını gidermeleri gerekmektedirler. Toplu sözleşme görüşmelerini bu konuda bir milat olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü TOPLU GÖRÜŞME masalarında şimdiye kadar eğitim sendikaları ciddi bir kazanım elde edememişlerdir. Tüm yetersizliklerine rağmen Cumhuriyet tarihinde ilk defa yapılacak olan TOPLU SÖZLEŞME masasında umarım kayıplarını telafi ederler ve geçmişi aratmazlar.
Konfüçyüs şöyle der:” Efendi adam  kendisinden çok şey  başkalarından az şey bekler.” Öğretmenler ve eğitim yöneticileri hiçbir zaman EFENDİLİKLERİNDEN taviz vermeden ülkelerine ve milletlerine kendilerinden ” çok şey” vermeye ve fedakârlıklarda bulunmaya devam edeceklerdir. Umarım yöneticilerimizin de Öğretmen ve eğitim yöneticilerinin kendilerinden beklediği o “az şeyi”kendilerinden esirgemeyeceklerdir.
                                                                                                       Selam ve dua ile…