Hemen ayaklarımızın dibinde, coşkun ve hızlı akan bir nehir var ve genç neslimiz; var gücüyle bu nehre atlıyor, kayıplara karışıyor. Nereye vardığı belli olmayan bu akıntı yeni neslimiz için bir girdaba dönüşüyor.
Evet, maalesef gençliğimiz, teknolojiden ve maddeden müteşekkil akan bu nehir de kayboluyor. Geleceğimizin teminatı çocuklarımız zevk  ve sefa denizlerine dökülüyor.
    Ecdadımız medeniyetler kurmuş, insanlık namına büyük eserler meydana getirmiş, yüzyıllar boyunca müslim gayrı müslim insanları barış içinde yaşatmıştır. Kurdukları medeniyetlerin direklerini, sağlam ve bilinci kuvvetli genç nesillerle sağlayabilmişlerdi. Yaklaşık bin yıl önce, diyarı Rum olan Anadolu topraklarını, Diyarı islam beldesi haline getirmeleri, milli manevi ve ahlaki açıdan yetişmiş, insan kaynağı sayesinde gerçekleştiği malumdur.
İstanbul'u Molla Güraniler , Akşemsettinler, Eskişehir'i Şeyh Edebaliler, Konya'yı Mevlanalar, Diyarı Bekiri İyas bin Ganemler,Sad bin Ebi Vakkaslar, Erzurum'u, Abbas Mehdiler,İbrahim Hakkılar, Bursa'da Emir Sultanlar, Molla Fenariler; Rum diyarını islam diyarına çevirmiş ahlak ve fazilet önderleri olarak tarihe geçmişlerdir.
     Ecdadımız gitikleri yerlerde insanı ihya etmiş, yaratanı yaratılandan ötürü sevmiştir. Allah rızasını gözeterek cami, çeşme, medrese, imaretler, hanlar, yollar, köprüler inşa etmişlerdir. Kafir Müslüman farkı gözetmeden islamın berrak suyundan elde ettikleri üstün ahlaki ve manevi terbiye ile adaleti gözetmişler, insanlara dinleri ırklarından dolayı zulüm etmemişlerdir. Fatihin  İstanbul'unda, ahali papazların haçlarını görmektense, Müslümanların sarığını görmeyi tercih ediyorlardı. Çünkü bu sarığın girdiği yerde emniyet ve huzur vardı. Bunu görüyor ve yaşıyorlardı.
    Hak namına yapılan çalışmalar ve gayretler kısa sürede ürün veriyordu.Müslümanların ticaret hayatı, aile hayatı, toplum hayatı hep bu örneklik içinde geçmiş ve ehli kitabın Müslüman olmalarına sebep olmuştur.
Mesela Ertuğrul Gazi'nin söğütte su kuyusu açtığı bilinir. Bu kuyudan Müslim gayrı müslim bütün ahali faydalanır. Bu örnek davranıştan dolayı hiristiyan olan söğüt ahalisi islama girer.
Son iki yüzyıla kadar tarih yapan tarihe yön veren biz müslümanlar, batıdan topraklarımıza akan gösteriş, şatafat, zevk ve eğlence nehrine kapıldık geleceğe dair umutlarımızı ve nesillerimizi heba ettik.
    Medeniyet inşa edip, beldelere adalet ve huzur götüren misyonumuzun yerine edilgen, batının emirlerine amade, kendinden bir şey üretmeyen insan yığınlarına dönüştük.
Maalesef son birkaç asırda islam medeniyeti üstünlüğünü batıya kaptırdı. İslam beldeleri Batının ileri karakolları haline geldi. Kukla yöneticilerle pasifize edilmiş köklerinden ve değerlerinden uzak kalabalıklar türetilmeye çalışıldı. Ziya paşanın dediği gibi:
Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kaşaneler gördüm.
 Dolaştım mülkü İslamı, bütün viraneler gördüm.
    Müslüman kişi umudunu kaybetmez. Mümin için umutsuzluk küfürdür.Elbet  karanlıkların aydınlığa evrileceği sabahlar olacaktır. Şu an islam toplumu bir tereddüt içinde ayağa kalkmaya çalışıyor. Mücadele ediyor. Her defasında darbelerle iç karışıklıklarla bu engellenmeye çalışılıyor.İşte Mısır, Afrika'da Tunus, Sudan, Asya da Endonezya, Malezya, Batıda Bosna,  Türkiye ve daha bir çok ülke. Milli manevi köklerine dönmek için çabalıyor. Bu çaba şüphesiz çok kıymetlidir. Gençlerimizi gelecek nesillerimiz batının madde canavarının dişleri arasında kurtarmak için çalışmak gerekiyor. 
    Medeniyetin öznesi olmak istiyorsak, nesne olarak kalmaya razı gelemeyiz. Değerlerimizle, neslimizi ve geleceğimizi inşaa etmeliyiz. Gözlerimizin önünde yok olan kaybolan gençlerimizi bataklıklardan korumalıyız vesselam.