Kur’an-ı Kerim’de en çok bahsedilen kıssa, İsrailoğullarının kıssasıdır. Dolayısıyla bütün taraflarıyla Mısır’dan, Kur’an-ı Kerim’de çokça bahsedilir. Ayetlerde, dönemin Mısır’ını anlatan birtakım siyasi ve sosyolojik sembol, ünvan ve isimlerin çokca kullanılmış olmasının hikmeti, herhalde kıyamete kadar başta Mısır ve bölge ülkeleri olmak üzere bunların farklı versiyonlarıyla arz-ı endam etmeye devam edecekleri içindir.

Yine, Firavun, Haman, Mele, Mütref, Bel’am, Karun, Samiri gibi sembol kişi ve kliklerden çokca bahsedilmesinin bir diğer hikmeti de herhalde mezkur mümessillerin toplumu Hak’tan uzaklaştırma, sömürme, gütme, köleleştirme, aldatıp uyutma, istihmar etme ve satma gibi birtakım yetenek ve çabalarına karşı mustazafların; kontra atak geliştirmeleri, yerel değil küresel bir koordine içinde ittifakla adım atmaları, uyanık olmaları, plan ve projeli, ilkeli, sabırlı, azimli, donanımlı, reaktif güç odaklarına karşı sürekli aktif ve proaktif olmaları gereğini anlatmaktır.


Devletlerle ilişkili yaşanan her güncel olayı, yukardaki sembollerle izah etmek mümkün. Hele konu Mısır ise işiniz daha da kolay. Darbeyi duyururken verilen fotoğrafa baktığınız zaman zaten her bir karakteri birebir teşhis edebiliyordunuz. O resme bakan hiç kimse, mesela bunlardan hangisi Belam’ı temsil ediyor, diye sorma gereği duymayacaktır.


Allah-u Teala, Musa (AS) ve Harun (AS)’ı firavuna gönderdiği zaman, tabiki firavun kalkıp da ‘hoşgeldiniz, tüm istekleriniz baş göz üstüne demedi’. Tarihin hiçbir döneminde de bu kural değişmedi. Demokrasi, sandık ve milyonluk kalabalıklar, tam olarak hiçbir zaman bir devrimin bedeli, kurucusu, koruyucusu veya garantisi de olmamıştır.
Mısır’daki İhvan’ın ve diğer islami hareketlerin yaklaşık doksan yıldır ödemekte olduğu bedeller, Mısır halkının yarısını şuurlandırmaya ve tüm İslami hareketlere bir şekilde kaynaklık teşkil etmeye yetmiştir, ancak firavunların elinden Mısır’ın idaresini teslim almaya yetmemiştir.


İmhal eden ancak ihmal etmeyen, alırken de verirken de imtihan eden, sebepleri de neticeyi de halkeden, her işi rahmet, hikmet, adalet ve inayet üzere olan Allah-u Teala’nın elbetteki takdir ettiği her şey hayırdır. Mursi’ye karşı şu anda yapılan darbe de zahiren AB, ABD ve israil’in oyunu olduğu kadar diğer yönüyle Allah’ın takdiridir. Hangi kusurlarımız, hangi noksanlarımız, hangi ihmallerimiz kadere bu hükmü verdirdi sorusu, bundan sonrası için daha güzel daha sağlam ve daha bereketli devrimlerin müjdesi olacaktır.
Ancak bu soru, sadece Mısır’da değil tüm İslam coğrafyalarında sorulmalıdır. Çünkü bugün, Mısır’da yapılan darbe, tüm İslam ülkelerini doğrudan ilgilendirmektedir.


Mursiyi destekleyenler neden sadece Mısır’daki Müslümanlarla sınırlı olsun ki? İki milyarlık İslam ümmeti İran’da, Gazze’de, Türkiye’de, Pakistan’da, Malezya’da, Endonezya’da, Libya’da, Tunus’da, Sudan’da hatta Avrupa ve ABD’de neden sussun ki? Neden bir tepki göstermesin? Neden imkanlarını seferber etmesin? Neden birlikler organize etmesin? Neden Mısır firavunlarının şu andaki darbelerini değil de Mursi’yi tanıdıklarını ilan etmesinler ki?


Mazlum Müslümanları, çevrelerine çizilen suni sınırlarda kendi başlarına çaresiz bırakan İslam ümmetinin ‘yeter artık’ demesi için daha kaç tane Şehid Ahmed Yasin’lerin beddua etmesi gerekiyor?
“Size ne oluyor ki Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?”(Nisa- 75) gibi ayetlerin tekrar tekrar daha kaç defa nazil olması gerekiyor?


Daha kaç Endülüs, kaç Cezayir, kaç Gazze, kaç Mali, kaç Irak, kaç Afganistan, kaç Suriye yaşanması gerekiyor? Daha kaç tane Abbas Medeni’ye, kaç tane Mursi’ye darbe yapılması gerekiyor?
Şimdi Mursi, izzeti seçerek direniş dedi. Bakalım bu çağrı Mısır’ın dışında da duyulacak mı?


Özkan Yaman