Haçlı seferlerini başarıyla sevk ve idare eder görünen kilise, esasında İslam karşısında başarı gösteremedi. Yani İslama karşı mağlup oldu. Bunun üzerine kırallar kiliseyi bir tarafa bırakıp idareyi ele aldı. Avrupa Müslümanlarla savaşı hıristiyanlık üzerinden yürütmekten vaz geçti.

Avrupa laik mi?

Bir Fransa, bir de İsviçre “laik” olduklarını anayasalarında belirtiyorlar. Laik Fransa'da cumalarda, bayram namazlarında cami dışına taşmak yasak! Laik İsviçre'de minare inşası memnu!

Avrupa laikliği nüfusunun kahir ekseriyeti müslüman olan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini engelleyen en önemli etken!

“Avrupalının laikliği kaç paralık”, kararı bir de siz verin!

Türkiye bir zamanlar “laiklik” yedi, “laiklik” içti, “laiklik” kustu. Hatta laiklik...
Laiklikle yattı, laiklikle uyudu, laiklikle kalktı.
Laikliğin en sık kullanılan kelime olduğu günlerde, başbakanımız ve partisi ciddi muhataralar geçirdi. Kapatılmasına ramak kaldı. Neden? Laikliği ihlalden!

Laiklik AK Parti'ye ve Tayyip Bey'e karşı kullanılan bir kalkandı. Tayyip Bey bu kalkanı, halkın desteği ile 2007 seçimlerinde parçaladı.

Türkiye 20. Yüzyılın başında laik olmaya mecbur edilmişti.

Türkiye Müslüman olmamalıydı. Türkiye müslüman olmaya devam ederse, emperyalizm Ortadoğu üzerinde, dünyanın bu en büyük enerji bölgesinde at oynatamazdı.

İngiltere öncülüğündeki Batı, Osmanlıyı yıktı. Akabinde Ortadoğu siyasetine İsrail bombasını soktu.
Osmanlı laik değildi, fakat dini azınlıklar Osmanlı devrinde laik cumhuriyet dönemindeki sıkıntılarla maruz kalmamıştı.

Cumhuriyet'ten sonra da Osmanlının coğrafyalar aşan gücünün kaynaklarından biri olan hilafeti cumhuriyetçilere kaldırttı. Türkiye İslam dünyası ile ilgilenmeye tövbe etti!

Bu yöneticiler bununla da kalmadı: “Onlar gibi Hıristiyan olmaktan başka çare yok!” havasına girdi. Ama hıristiyanlığı benimsemek veya bunu halka benimsetmek mümkün olamayacağı için, laiklikte karar kılındı.

O zamanlar laik arapçadan türetilmiş “ladinî”, yani “dindışı” kelimesi ile karşılanıyordu. Hatta bu kelime “dinsiz” olarak da anlaşılıyordu.

Cumhuriyet Halk Fırkası ladinî klüpler kurdu...

Türkiye laikliği bir zorunluluk olarak benimsedi. Bu laiklik hiç de başbakanın Kuzey Afrika'da açıkladığı gibi bir şey değildi. Dinle devleti ayırmıyordu. Dini kontrol ve kullanma yetkisini devlete veriyordu!

Türk siyasetinin ana çelişkisi, devletin kontrolündeki dinin bir dönemden sonra devlet partisinin dışındaki partiler tarafından alem yapılması idi. Devlet partisinin dini kullanma tekelinin kırılması, rakiplerin din istismarı olarak yorumlandı. Din, müsbet menfi Türk siyasetinin ana belirleyicisi oldu. Dine müsamahalı, yakın veya dinden kaynaklanan partiler tedricen Türk siyasetinin iktidar kanadını temsil etti. Şimdiki iktidar işte bu sürecin son halkası.

Tayyip bey Kuzey Afrika nutuklarını Türkiye'de atarak işe başlasa idi, bugün siyasi hayatımızda bir yeri veya rolü olur muydu?

Cevabını erbabına bırakıyorum!

Türkiye'nin dindar halkı laikliği sevmez. Laiklik diyenlerin nasıl ensesinde boza pişirdiğini asla unutmaz.
Peki, Arap halkı Türkiye resmen laikken laiklikten bîhaber miydi?

Bana bir tane laiklik siyaseti gütmeyen Arap diktatör gösterin. Saddam'dan başlayalım. Beşşar'dan çıkalım!
Bunların hapsi laik yöneticilerdi, laiklik siyaseti takip ettiler. Halklarına bizim diktatörlerden daha fazla zulmettiler.

Ez cümle: “Ilmaniye” yani “laiklik” emin olun Arap parasıyla da beş kuruş etmez!

Asım Yenihaber / Yeni Akit


 

Editör: Haber Merkezi