DİYARBAKIR - İnsan Hak ve Hürriyetler Derneği (HÜR-DER) Başkan Yardımcısı Av. Şaban Dalgın, Kürt sorunundan Yeni Anayasaya kadar birçok konuyu ve son süreci değerlendirdi.

Anayasa'dan Umutlu Değilim
Dalgın, Şu an gelinen aşamada, KCK yapılanması üzerine hükümetin yaptığı operasyonların olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi; "Fakat bunları acaba gerçekten, KCK yapılanmasını çözdükleri için mi yaptılar, yoksa BDP tarafının siyaseti üstlenmesini başka yönlerden herhangi bir talimat alarak çalışmasını engellemek için mi onu bilemiyoruz. Gündem olarak şu aşamada, meclis ve hükümet anayasaya yoğunlaşması gerekirken, bu konuda kaplumbağa hızıyla gidildiğini görüyoruz. Burada da ben, Anayasa konusunda biraz çekimserim. Yeni bir anayasanın çıkabileceğine inancım zayıftır. Sebebi de AK Parti'nin tek başına yürütmeye çalışacağı bir iş haline gelmiştir. AK Parti'nin bu işi ne tek başına sırtlayabilecek bir anayasal meclis çoğunluğu, ne de bu konuda ne olursa olsun ben hızla bu anayasayı çıkaracağım diye bir endişesini görmüyorum. Bu konuda endişesini pek hissetmediğim için anayasa konusunda iyimser değilim. Hem CHP, MHP, BDP yeni çıkacak anayasada birbirlerini ters isteklerde, zıt taleplerde bulunacakları için bir anayasanın çıkarılacağını pek zannetmiyorum."

Herkesin Birbirine Tahammül Göstermesi Gerekir
Dalgın, Siyasi parti liderleri arasındaki restleşmelere değinerek, şöyle dedi:
"Siyasi parti liderlerinin birbirlerine hakaret olmadıkça, şiddete yönelik olmadıkça restleşmesi doğaldır. Demokratik toplumlarda olması gerekenlerdir. Türkiye tekdüze, tek parçalı bir toplumsal yapı değildir. Çok değişik kültürlerden, ırklardan insanların bulunduğu bir yapıdır. Herkesin birbirine tahammül göstermesi ve kabullenmesi gerekiyor. Kimsenin kimseyi zorla değiştirme çabasına girmemesi elzemdir. Şimdiye kadar olan durum Herkes birbirini zorla değiştirmeye, kendine benzetmeye çalışıyordu. Yavaş yavaş herkes birbirini olduğu gibi kabullenecektir. Dikkat ederseniz, geçmişte aleviler kendilerinin alevi olduğunu söyleyemiyordu, çekinirlerdi. Ama şuan öyle değil. Rahatlıkla artık kendilerine zulüm edildiğini, devletin kendilerinden özür dilemesi gerektiğini dile getirebiliyorlar. Bunlar gelişmedir. Bir kişi artık kendi mezhebinden veya soyundan, sopundan dolayı toplumda kendini saklama, o yönünü gizleme gereği duymuyor ise iyiye doğru gelişmedir. İşin içine şiddet girmedikçe, insanların tartışması hep vardır, olacaktır da�"

Öldürmenin Yanlış Olduğunu Dile Getirmekten Çekiniyorlar
Halen hem bürokraside, hem de devleti sahiplenen CHP zihniyetinde olanların kuruluş aşamasındaki devlet şiddetinin gerekliliğine inanan insanların var olduğunu belirten Dalgın, "Çoluk, çocuğu öldürmenin yanlış olduğunu dile getirmekten çekiniyorlar. Bununla sanki kendi devletlerini yıpratacaklarını sanıyorlar. Bu nedenle yüzleşmek istemiyorlar. Kendi gerçekleriyle, kendi partilerinin ve devletin kuruluş aşamasında meydana gelen olaylarla yüzleşmek istemiyorlar. Ama yüzleşmek gerekiyor. Yani yüzleşmeden de, her kime haksızlık yapılmışsa, o haksızlığa karşı özür dilemek, o haksızlığı giderici tedbirler almak devletin borcudur. Sadece Dersim'de bunlar yapılmadı. Çünkü bu ulus devlet kurulurken, kurucu zihniyet Balkanları kaybettiği zaman balkanları ulusçuluğun kaybettirdiğini görmelerine rağmen onlarda ulusçuluğa sarıldılar. O zihniyet daha Osmanlı zamanında, bir Türk ulus devleti olması gerektiğine inandılar. Ve bu Türk Ulus devletinde de gittikçe artan bir ırkçılığı örnek almaya başladılar" diye konuştu.

Irkçılık 1930'larda Revaçtaydı
Av. Dalgın, Irkçılığın 1930'larda revaçta olduğunun altını çizerek, "Bu revaçta olan ırkçılık, ulus devletçilik, başkalarını ezme, kendini ispatlama, kendi dışındaki diğer milletleri hor görme, bu tür eğilimler, Musolini ve Hitlerle dünyada revaç gördü ve Türkiye'de ne yazık ki, bunları örnek aldı. O zamanın yöneticileri bu insanları örnek aldıkça, bu insanların kendi toplumlarında "ötekilere" yaptıkları haksızlıkları, zulümleri onlarda uygulamasını aynen kendi memleketlerinde yaptılar. Bu uygulamalar zulümdü, yara bırakıyordu. Yani Hitler Yahudi'leri öldürmekle halen Almanlar utanç duyuyor. Halen bu konu gündeme geldiğinde bozarıp, kızarıyorlar. Tüm özür dilemelerine rağmen şuan onlara karşı duydukları bu haksızlık yaptık duygusu nedeniyle onların şımarıklıklarına, onların başka toplumlara, mesela Filistinlilere yaptıkları zulümlere dahi ses çıkaramayacak hale gelmiş durumdalar" dedi.

Türkiye Gerçeğiyle Yüzleşmeli
Dalgın, Türkiye'de de devletin kendi gerçekleri ile yüzleşmesi, kendi halkını olduğu gibi kabul etmesi ve dayatmalara son vermesi gerektiğine işaret etti. Dalgın, "Baskıcı, ırkçı, ulus devletçi yapılar günümüzde artık pek dünyada revaçta olan şeyler değildir. Herkesin terk ettiği, Türkiye'nin de terk etmesi gereken bir zihniyettir. İnşallah, devlet de kendi halkına ister, milliyet açısından olan farklılıkları kabullenmede, hem mezhepsel, hem inançsal hem de özellikle, insanları inançlarını zorla değiştirme çabasından vazgeçmesi gerekir. Türkiye cumhuriyeti kurulduğunda iki temel sorunu vardı. Daha doğrusu Ulus Devlet olarak inşa etmek istediklerinde İslam bu halkın Araplarla, Farslarla, diğer birçok İslami toplumla bağını sağlıyordu. Bu bağ, onların ulus devlet hayaline aykırıydı. Bu bağı koparmak için, dinin toplumdaki etkinliğini kırma gerekliliğini hissettiler. Bunun için çok zulüm yaptılar. Toplumda belli bir miktar başarılıda oldular. Ama tam başarılı oldukları söylenemez. İkinci bir sorunları, başka milliyetten, başka ırktan insanların Türkleştirilmesiydi. Onların Türk olarak kendilerini kabul etmelerini sağlamak en büyük hayalleriydi. Bunu da başaramadılar. Gerçi, Kürtler dışındakilerin hepsini belli bir asimilasyona uğrattılar. Ama Kürtleri asimile edemediler" şeklinde konuştu.

Sorunun Nedeni Ulus Devletten Kaynaklandı
Kürt sorununa değinen Dalgın, sözlerini şöyle tamamladı: "Kürt sorununun nedeni, Türkiye'nin Ulus ve Türkçü bir devlet olarak kendini dünyada gösterme ve halkını da o hale getirme çabasından çıktı. Her ulusun mutlaka, başka ulus devlet hegemonyasında olmaktansa, kendini idare edebilmesi, kendini ifade edebilmesi, diğer dünya ulusları içerisinde kendine saygın bir yer edinmesi hakkıdır. Bunu inkâr edemeyiz. Ama bu Kürt sorunu şimdi çıkmış bir sorun değil. Kürtler ilk etapta biz ulus devlet olacağız diye büyük bir yoğunlukla bu işe girişmiş değildir. Bu tür girişimleri olan insanlar vardı ama halkın büyük çoğunluğu bu tür girişimlere rağbet etmiyordu. Ama ne zaman ki, Türk ulus devleti, Türkçülüğü topluma dayatmaya çalıştıysa, Kürtler o zaman daha yeni bir ulus olduklarını, farklı bir ulus olduklarının bilincine vardılar. Aslında birer varlık olarak, her toplumun kendi rengini, dünya toplumları içinde gösterme hakkı olmasına rağmen Ulus devlet zihniyetini, yani sadece Türklerle sınırlı değil, Kürtler açısından da yanlış olacağı düşüncesindeyim. (M. Salih Keski
n)

Editör: Haber Merkezi