Tarihin kırılma noktalarından birinde yaşadığımızı düşünüyorum. Müslümanlar, birçok zamanlar gerilediler. Yenildiler. Toprak kaybettiler. İşgal edildiler. Ancak, çok uzun süreler geçmeden ayağa kalkmayı da bildiler. Yanlışın nerede olduğunu kavrayıp, buna karşı tedbirler geliştirdiler. 21. yüzyılda İslam aleminin yaşadığı sıkıntılar, tarihin hiçbir döneminde yaşanmadı. Bu dönemde şeytani oyunların en çirkini oynandı. Müslümanlar İslamla vuruldu. Farklı mezhep ve din anlayışları türedi. Suni düşmanlıklar üretildi. Küffara gerek kalmadan müslümanın en büyük düşmanı yine müslüman oldu. Yahudi ve hiristiyanlar hiçbir zaman bu kadar rahat edememişti. Yahudilere bir fiske vurulamazken, müslüman camileri, kendini patlatan müslümanlarca kana bulandı. Bundan dolayı; “Tarihin en karanlık dönemini yaşıyoruz.” derken abartmış olmuyoruz.
    Yıllardır, bunun sebeplerini araştırıyoruz, bu gafletten uyanmak istiyoruz. Ancak, bir türlü net bir çözüm ortaya koyabilmiş değiliz. Sebep sonuç ilişkisini doğru konumlandıramıyoruz.
    Bu konuda Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in çok güzel bir tespiti var. Şöyle der o büyük şahsiyet: “Bu kitaba(kurana), olan sadakat kaybolmamış, ancak aktif mistik karakter, yerini akıl dışı(irrasyonel) bir karaktere bırakmıştır. Kuran kanun otoritesini kaybetmiş, bir nesne olarak kutsal sayılmaya başlanmıştır. Başka bir ifadeyle, Kuran az okunmaya, daha çok ezberlenmeye başlanmıştır. Tembelliğimizle uyuşmayan mücadele, dürüstlük, şahsi ve maddi fedakarlık, Kuranın rahatlatıcı sesinde kaybolup gitmiştir. Bu sıra dışı durum, adım adım sıradan bir şey olarak kabul edilmiştir. Zira bu durum sayıları gün geçtikçe çoğalan, kuransız yaşayamayan fakat emirlerine uymaya da takati olmayan müslümanlara daha makul görünmüştür.
    Bu gerçeğin içerisinde Kuran ezberinin bu kadar yaygınlaşmasının psikolojik nedenlerini aramak gerekir. Kuranı ezberleyip yorumluyorlar. Sonra tekrar ezberleyip yorumluyorlar Binlerce kez tekrarlıyor ki bir kez olsun uygulamaya vakitleri olmasın. Kuranın telaffuzu ile ilgili geniş ve titiz bir dal oluşturuldu. Lakin bu kuranın hayata nasıl dahil edileceği sorusuna cevap verilemedi.
    Söz ve amellerin uyumsuzluğu, sefahati, ödlekliği, adaletsizliği, görkemli fakat boş camileri, içinde ideal ve cesaret bulunmayan büyük sarıkları, riyakar din anlayışı da dahil olmak üzere İslam aleminin tüm bu gerçekleri, inanç içinde İnançsızlığı teşkil etmekte olup Kuranın içinde bulunduğu ve bu kitaba olan sadakatin içerisindeki emirlerin yok saymakla birleştirildiği temel çelişkinin dış yüzünü oluşturmaktadır. 
İşte kuranın böyle bir konuma getirilmesi, müslüman toplumların gerileme ve acizliğinin ilk ve temel sebebidir.
    Yazarın ne haddine ki bu sözün üzerine söz söylesin….
                                    Medeni GÜNER
                                         Eğitimci