Sanırım şimdi medyaya ilgi duyanlar merak içerisinde olmalıdır: kim sarı basın kartlı, kim değil diye!.. Bu da basındaki bölünmenin bir başka yanı… Kısacası, her gün yorumlarını okuduğumuz köşe yazarlarına, habercilere artık kuşkuyla bakacak, yazılarını beğenmiyorsak onun sarı basın kartı yok boş ver mi diyeceğiz? Yoksa beğendiğimiz yazara acıyıp; zavallının bir kartı bile yok diye mi düşüneceğiz?

Başbakan, sarı basın kartı olmayan tutuklu gazeteciler için onlar zaten gazeteci değil, boşuna yaygara koparılıyor demeye getiriyor. Anlaşılan birileri yine Başbakanı yanıltmış; sarı basın kartı olmadan gazeteci olunamayacağını söylemiş olmalı!..

Konu yine basına odaklanınca, önce gazeteci kime denir diye merak edip, her zaman yaptığım gibi sözlüklere başvurdum. Bir gazetede çalışan, işi haber toplamayan, yazı yazan ve çeşitli biçimlerde gazetenin hazırlanmasına katkıda bulunan kişilere gazeteci dendiğini öğrendim. Bunun yanı sıra gazeteci, yalnızca yazı yazan da değildir; gazetelerin mutfak tabir edilen bir yeri vardır. Orada teknik işler yürütülür ve onlar da gazetelerin emekçileridir. Bizler istediğimiz kadar yazsak; allame-i cihan olsak, onlar olmazsa ne sayfada istenildiği gibi yer alır ne okuyucu ilgilenir. Basının mutfağındaki emekçilerin yardımıyla, teknik becerileriyle yazılar değer kazanır.

Yazılı, görsel ve internet basınında şöyle bir araştırma yapılıp, istatistik yapılsa sarı basın kartı olanların devde kulak kabilinden olduğunu görürüz. Yeri gelmişken bir gariplikten söz edeceğim; onca köşe yazarının, medya yöneticilerinin çoğununun sarı basın kartı yoktur. Yazı yazmadan, gazete mutfağında çalışanlardan bazılarının da sarı basın kartları vardır. Benim rahmetli bir gazeteci dostum; bir ajansın muhasebesinde çalışıyordu, yaşamında bir tek yazı yazmamıştı ama sarı basın kartı vardı!..

Her gazeteci sarı basın kartı alabilir mi?

Hayır, alamaz bunun şartları vardır. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünce yürütülen işlem Basın Kartı Yönetmeliği hükümlerine göre yapılır. Bunun koşullarına gelince; 18 yaşını bitirmiş olmak, en az ortaöğrenim veya dengi bir okulu bitirmek, kamu hizmetlerinden yasaklı veya ağır hapis cezasıyla hüküm giymemiş olmak gibi… Ayrıca Basın yayın, gazetecilik, radyo-tv ya da iletişim alanında üniversite veya yüksek okulu bitirmişse bir yıl kesintisiz, başka bir alanda üniversite veya yüksek okulu bitirmişse yine kesintisiz dört yıl gazeteci olarak çalışmalarını gerektirir. Bu evraklarınızın tamam olsa bile sarı basın kartını hemen alacağınızı sanmayın. Başvurunuz Basın Kartı Komisyonuna havale edilir. Yanılmıyorsam on üç üye sizin için karar verir; kartı ya verir, ya da vermezler!..

Sarı basın kartının avantajları nedir diye soracak olursanız? Hemen ekleyeyim;

-Devlet veya yerel yönetimlerin taşıtlarında indirimli veya parasız seyahat edebilmek,

-Müze, galeri, stadyumlara ücretsiz girmek,

-Kanunen gizli olmayan toplantılara girmek,

-PTT’de yapacakları işlerde öncelikli olmak.

Sarı basın kartı özel bir ruhsat değildir. Yalnızca kimliktir. Sarı basın kartını alabilmenin güçlüğü karşısında yayın organları bunun kolayını bularak gazetesinde çalışanlara özel kimlik düzenlerler. Varsın maçlara ücretli gitsin, kamu araçlarına bedava binmesin. Görevlendirdikleri gazetecilere hiç kimse de sen gazeteci değilsin, sana yanıt veya bilgi veremem dememiştir.

Günümüz basınına baktığımızda artık eski yayın organlarının ve gazetecilerin olmadığını görürsünüz. Basın kabuk değiştirmiş, holdingleşmiştir. Bir bakıma iş kolu sektörü olmuştur. Artık gazetecilikten gelme patronlar, yayın yönetmenleri de yok… İş sektöründen kazanç sağlayan patronların, yönetmenlerin elinde ezilen gazeteciler var… Güvence denen şey ise hiç yok… Kısacası ya bu deveyi güderler ya da bu diyardan giderler…

Türkiye’de gazetecilik sermaye ve çıkar ilişkilerinin altında un ufak olup ezilmiştir. Doğrucası çökmüştür. Durum böyleyken sarı basın kartı olmayanları gazeteciden saymamak biraz tuhaf değil mi?

Üniversitelerde bilimsel kariyer yapmak isteyenlerden doktora şartı arandığını hepimiz biliriz. Doktora, lisansüstü öğretimden sonra bilim sınavını verdikten sonra, yazılan bilimsel bir eserle kazanılan akademik bir unvandır. Gelin görün ki, bazı üniversitelerin yönetimleri, biraz da yağcılıkla önüne gelene fahri doktoralar dağıtır. Bunun için de törenler düzenlenir, akademik cüppeler giyilir… Belki de bazılarının onlarca fahri doktora beratları vardır, onlar doktora yapmış mı sayılır?

Şimdi ben kendimle açmaza düştüm; ben gazeteci sayılır mıyım diye? Benim sarı basın kartım yok ve almak için de başvuruda bulunmadım. Yıllar öncesi Türkiye Gazeteciler Cemiyetine başvurmuştum, itiraz hakkım bâki olmak üzere beşe karşı dört oyla reddedilmiştim. İtiraz etmedim, onlar da istediklerini alırlar, istediklerini almazlar. Keyifleri bilir!..

Oysa 1965’den bu yana yıllardan beri basının içerisindeyim. Büyük, küçük ve yabancı dildeki gazetelerde, dergilerde binlerce köşe yazısı, inceleme türü ve habercilik alanında yazılar yazdım. Köşe yazarlığı ve inceleme dalında da ödül aldım… Yayınlanmış, bazıları yabancı dillere çevrilmiş altmıştan fazla kitabım var ama sarı basın kartım yok…

Demek ki, ben gazeteci değil, alaylı gazeteciyim!..

Yeri gelmişken sormak isterim; edebiyatımızın ünlü isimlerinin, ünlü gazetecilerin, akademisyen olsun veya olmasın köşe yazarlarından acaba kaçının sarı basın kartı var? Eğer yoksa onlar da benim gibi alaylı yazar-çizer takımından mı?..


[email protected]

Editör: Haber Merkezi