İnsanların kendini daha da huzurlu hissetmelerini sağlayan önemli etkenlerden biri de inançtır.İnançlar, insanın fıtratı gereği  herhangi bir varlığa tapma hissiyatından ortaya çıkmıştır.Tüm inançlar kendini daha haklı ve gerçek olduğunu kabul eder ve bunun dışında ki tüm inançların gerçekten sapma olduğu düşüncesi etkisinde kalmıştır.

İnançsal düşünceler; hem ruhen hem de bedenen insanları etkisinde bırakmış ve insanların toplumsal olarak aynı inanca bağlı olma içgüdüsünü etkin kılmıştır.Aynı toplumda farklı inançların bir arada yaşamaları, zamanla birbirlerine karşı duygusal ve ilişkilerinde bir soğumaya doğru gitmesine sebep olmuştur.Bu soğuk ilişki daha sonra ki evrelerde düşmanlaşmaya doğru gidecekti.Çünkü inançsal düşünce başka bir inanca yer vermiyordu.Hep kendisi haklıydı ve hep kendisi doğruyu yapıyordu.Diğer inançlar kendi inancına zarar vermekten öteye gitmeyecekti.

İnsanların fıtratında var olan inanç gereksimi farklı unsurların etkisinde kalarak ortaya çıkmıştı. 

Kimisi Güneşi görünce çok güçlü bir güce sahip olduğunu düşünüp kendi acizliğini kabul ederek ona tapma yoluna girmişlerdi.Çünkü teknolojik gelişme yoktu ve tek güç olarak güneşi görmüşlerdi.Bu korku onları daha sonra ki evrelerde ısısı sebebiyle farklı arayışlara yön vermesine sebep olacaktı. Bir sonra ki evre ateşin yanıcı gücü insanın ona yönelmesine neden olmuştu ve ateşe tapma inancı ortaya çıkmaya başlamıştı.Ateş yakıcıydı ve insana korku veren her şey, bu yanıcının gücü ile insanı korumaya alacaktı.Kabile inançları yine bu mantalite ile ortaya çıkmış ve kendilerini koruyacak Tanrılar bulmaya başlamışlardı.

Çünkü insan gücü ve hayal gücü kendisinden daha güçlü bir varlığın mutlaka olması gerektiğini haykırıyordu.İnsan acizdi ve bir mikroba karşı bile direnci yoktu.Bu aciz vücudu bir varlık mutlaka manipüle etmesi gerekiyordu.Tek başına hiç bir kötülüğü yenemeyecekti. Mutlaka kendisini korumaya alacak bir güce ihtiyaç vardı.İnanç evreleri çeşitli insan toplulukları tarafından kullanılmaya başlamışlardı.İnancı vazgeçilmez bir yaşam prensibi olarak kabul ettirilip kendi egosal düşüncelerini dayatma yoluna gidenlerde oldu.Kendilerinin yapmış olduğu topraktan veya daha güçlü materyallerden yapma şekilli putlara tapma ve bunu bir kanun ve zorunluluk olarak gören topluluklar hep birileri tarafından bir inanç olarak kabul edilerek bu yönde yaşamaya devam etmelerine sebep olmuştur.Aksi bir inanç kesinlikle kabul edilmiyordu.Bunu bir gelenek haline getirmiş olmaları hasebiyle rutin bir yaşam kurulmuştu.

Sonra ki inançsal evre Yaratıcının kendi varlığını haber vermesi ve haber vermesi için seçmiş olduğu peygamberler olacaktı.Yaratıcı seçtiği insana insanları ikna etmesi için vahiy yoluyla sayfa ya da kitaplar gönderdi.Bir inanç düşüncesi zamanla hızla yayılmaya başladı.İnsanın aklına yatkın olan bu  inanç türü, gizli ve kuvvetli bir yaratıcının varlığını kabul etmekti.Çünkü görünen gücü kontrol eden bir mekanizmaya bağlı olarak idame eden bir güç mutlaka olmalıydı.Güneş tek başına Tanrı olamazdı.Onu, bir kontrol mekanizmasında tutan ve içinde ki maddeleri dengeleyen bir güç mutlaka olmalıydı.

Ateş yanıcı maddeydi ama yanmaktan ve yakmaktan başka bir işlevi ve gizli bir gücü yoktu. Taştan, topraktan ya da daha farklı materyallerden yapılan putlar da yapıldığı şekilde duruyor ve hiç bir şekilde inanç fıtratına uygun bir hareket bulunmuyordu.Hiç bir yaptırım ve koruma gücü de yoktu. İnsan toplulukları bu tür inançları zamanla terk ederek semavi ve tek tanrılı dinlere yönelmeye başladılar.Çünkü bu dinler, aklın kabul edilebilirlik ölçülerine cevap verecek nitelikteydi.Bir güç vardı ve bu güç kendini ıspatlayacak ve insanında bu güç tarafından yaratıldığı gerçeğini kabul edecek ve bu inancı tebliğ edecek seçkin kişiler  göndererek insanların inançlarını kontrol altına alacaktı.

Her dönemin en acı olaylarından sonra, Yaratıcı kendisini hatırlatmak ve insanlığı da içinde bulunduğu sapkın düşünceden kurtarmak amacıyla bir elçi göndermek suretiyle bir insan kontrol mekanizması oluşturmuştur.Kontrol altına alınan insan toplulukları bir süre sonra yine kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak inancı zedelemeye başladılar.Tüm bu semavi inanç evreleri Yaratıcının kontrolünde devam ederek bugünümüz inancına kadar evrim geçirmişlerdir.

Günümüz inanç evresi bu evrelerin en üst düzeyinde seyrederek  semavi, maddi, düşünsel, kutsallık ve güce tapınma olarak gelmiş ve hepsinin aynı anda yaşanabilir bir inanç topluluğunu ortaya çıkarmıştır.

Farklı semavi dinler bile kendi aralarında farklılıklar olduğunu düşünerek düşmanlaşma eğilimine gitmişlerdir.Her topluluk kabul ettiği peygamber ve dini yaşamayı ve bunu vazgeçilmez bir değer olduğunu kabul ederek diğer farklılıkları birer tehdit olarak görmeye devam ediyorlar.Oysa bu inançların hepsi aynı Yaratıcının varlığından yola çıkarak inançlarını yaşıyorlar.Aynı Yaratıcıyı kabul eden farklı dinler kendi içinde de yine bir farklılaşmaya doğru gitmişlerdir.Mezhep farklılıkları aynı din mensuplarını kutuplaştırmış ve birbirleriyle bir çatışma ortamına bile girmişlerdir.Demek ki ilk önce bir arada yaşamak için neden olan inanç, daha sonra birbirinin farklılıklarını kabul edemez bir toplum düzeyine ulaşmıştır.

İnanç düşüncesi bu hareketle aslında insanın kişisel düşüncelerinde ortaya çıkan bazı hak ve yasalara öncülük tanıyarak önce 'ben' egosu hakim olduğu ve daha sonra inancın hakim olduğu gerçeğini yansıtıyor.Oysa inançlar zaten insanlığa yön vermek için var olmuşlardır.Dolayısıyla önce inanç düşüncesi hakim olunca o inancın kanunları zaten kişinin hayatını kontrol altına alıyor ve başka insanların zarar göreceği hiç bir hareketin ortaya çıkması söz konusu olmayacağını garanti altına alıyor.Bu da insanın hayatının kontrolünü inanca ve okuyarak edindiği bilgiler ışında yaşamaya bağlı bırakması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır.


İnanç, okumaktır.

Okumak insanlaşmaktır.

İnsanlaşmak, insan gibi yaşamaktır.

İnsan gibi yaşayacağımız bir dünyaya ulaşmak dileğiyle sevgi ile kalın...

Mehmet Sebih Altun