FAİZ YASAĞININ NEDENLERİ

         Yukarıdaki ayet ve hadisin (diğerleriyle birlikte) işaret ettiği ikinci hayatî nokta; ribanın (faizin) haksızlık kaynağı olduğudur. Ödünç karşılığında ayrıca bir fazlalık (riba) alınması halinde ya alacaklı ya da borçlunun haksızlığa uğraması kaçınılmazdır. Ülkemiz ve dünya finans hayatı bu hususu doğrulayan örneklerle doludur.

          Zaten bankalar icat edildikleri batı dünyasında, “müşterilerin üzerine güneşli havada şemsiye tutup, yağmur başladığında çeken kuruluşlar” olarak tanımlanır

         Yakın tarihimizde yaşanmış olaylar hem ödünç verenin hem de alanın birbirini ve sonunda masum halkı mağdur ettiği çok sayıda dramatik olaylarla doludur.
          Çevre il ve ilçelerde Bismil'in adını faizle anılıyor. Gerçekte Bismil'de faiz çokmu yaygın, edindiğim bilgiye göre faizle para vermek sadece Bismil'de değil Türkiye'nin her il ve ilçesinde vardır. Bismil'de parayı genelikle çiftçiler alır. Eğer çiftçi vadeli olarak, Buğday, Arpa, Gübre vb. ihtiyaçlarını faiz olarak değilde, borçla ve malı alarak başka yerlere satarsa, peşin bu kadar, vadeli bu kadar demeden ticari şekli ile alım satımda, bir fiyat biçerek alırsa bazı alimlere göre bu ticarettir. Ama malı almadan söz üzerine malı bu kadara aldım, tekrar bu kadara sana sattım derse bu kandırmadır. Faiz sınıfına giriyor. Kısaca Allah ticaretti helal, faizi haram kılınmıştır. Bu konuda dikkatlı olunmalıdır.  
Özetle, faiz yasağının hikmeti; ya alacaklı, ya borçlunun, ya da yukarıdaki örneklerde anlatıldığı gibi, her ikisinin haksızlık kaynağı olması ve sonunda toplumun diğer kesimlerinin müstahak olmadığı halde zarar görmesidir. 
          1994 krizi patlak verdiğinde bankalar ertesi sabah müşterilerine kısacık bir yazılı not göndererek kredi hesaplarına %700 faiz uygulama kararı aldıklarını bildirdiler. Birkaç gün içinde çok sayıda fabrika ve iş yeri kapanmak zorunda kaldı.. Hükümet aceleyle başlattığı sınırsız mevduat garantisi bankada parası olmayanların sırtından faiz hırsına kapılanları koruyan bir kalkan oldu

         2000 kasım ve 2001 şubat ekonomik buhranında kredi faizleri aniden %3000 lere çıkarıldı. Sayısız firma iflas ederek ticarî hayatına son verdi. Öte yandan, bazı iş adamları da bankadan aldığı krediyi işe yatırmayıp kişisel hesaplarına geçirdi. Bizzat banka sahipleri kendi bankalarını hortumlamakta beis görmedi. Sonuçta 22 banka battı, sahipleri hapse girdi ve kamuoyu önünde haysiyetleri ayaklara düştü. Krizin tüm zararları kamu tarafından yani milletçe üstlenildi. 
    
          Günümüzde finans araç ve kuruluşları çok çeşitlendiğinden, faiz olgusu değişik maskelerle ama hemen her ekonomik olayda karşımıza çıkmaktadır. Bizim görüşümüze göre, böyle bir ortamda, herhangi bir mâlî işlemin faiz yasağı kapsamına girip girmediğini tayin ederken, elimizdeki ölçüt söz konusu muamelelerin borçlu veya alacaklı yahut da toplum için herhangi bir haksızlık yaratıp yaratmadığı olmalıdır.