EĞİTİM-SEN VE BİSMİL’DEKİ BİLBOARDLARI
 
Türkiye’de sendika deyince akla gelen sayılı sendikalardan birisi olan ve binlerce üyesi bulunan Eğitim Sendikası; gerek yapısı, gerek fikri ideolojisi ve gerekse demokrasi anlayışla her zaman tartışmaya açık bir konumda olmuştur. Sendikacılık anlamında tüm eğitimcileri kapsayacak şekilde faaliyet yürütmesi gerekirken örgütsel anlamda sadece kendisiyle aynı fikirleri savunan sol görüşlü insanların sempatizanlığını ve tercümanlığını yapmıştır. Gerek faaliyetleri ve gerekse beyanatlarıyla siyasi bir parti gibi davrandığını söylemek çok da yanlış olmaz. Yapı olarak da çok karışık bir örgütlenme şeması var. Ülkenin Doğu kısmında özellikle de Kürt nüfusunun ağırlıkta olduğu bölgelerde Kürt milliyetçisi ve Kürtçü gruplara yakın görünen Eğitim-Sen, ülkenin Batı kısmına yaklaştıkça özellikle de Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde ise koyu bir Kemalist veya Atatürkçü yapıya dönüşmektedir. Farklılıklar tabiki zenginliğimizdir fakat aynı sendika altında birbirine taban tabana zıt bir yapının varlığı ister istemez zihinlerde soru işaretlerine yol açıyor. Fikri ideoloji olarak da İslama ve İslamiyetin değerlerine çok da yakın olmayan, bazı yerlerde koyu Kemalizmin iz düşümü olan koyu Atatürkçülük ve Türkçülük, bazı yerlerde koyu Kürtçülük ve Kürt milliyetçiliği, kimi yerlerde ise devrimci ve sosyalizmin gerektirdiği fikri ideolojinin savunuculuğunu yapan bir sendika olarak karşımıza çıkıyor. Bu fikirlerdeki insanları bırakın aynı sendika altında birleştirmeyi onları aynı ortamda bir araya getirebilmeniz bile imkansızdır. Bazıları farklı fikirlerdeki insanların şu an aynı sendikaya üye olduklarını ifade edebilirler. Fakat bu bana insanların karşısındaki düşman bellediği yapıya veya ideolojiye veya insanlara karşı oluşturduğu bir birliktelik fikrini uyandırıyor. Yani mantık olarak ‘’Düşmanımın düşmanı benim dostumdur’’ anlayışını benimsiyorlar. Ülkedeki sisteme tavır almakla birlikte ülkenin resmi ideolojisini de aşırı bir şekilde sanunan bir yerde duruyorlar. Demokrasi anlayışını ise dillerinden düşürmemekle birlikte demokrasi kavramını kendilerine göre yorumluyorlar. Özgürlük kavramını şiddetle savunurken bazı insanların özgürlüğüne vurulan kelepçe ve prangaları görmezden geliyorlar(Başörtüsü,imam hatipliler..vb) Hürriyet istiyoruz derken kendiyle aynı fikri taşımayan insanların hürriyetlerini kısıtladıklarını bilmezden ve görmezden gelirler.İşte tam şu noktada, ’’Hürriyet odur ki; yarısı senin hürriyetin, diğer yarısı ise başkasının hürriyetini kısıtlamamaktır’’ sözünü burada ifade etmek isterim.
 
''HER DEDİĞİN DOĞRU OLMALI FAKAT HER DOĞRUYU SÖYLEMEK DOĞRU DEĞİLDİR''
 
 Haksızlıkları hak iddia edenlere karşı hak iddia etmenin çok da fazla bir yararı olmadığını biliyorum fakat geçen ay Bismil’de yaşanan bir olayı da geçmeden edemeyeceğim. Yazımı fazla uzatmadan bu konuyla görüşümü bildirip yazımı tamamlamak istiyorum. Bismil’deki Eğitim-Sen Şubesi kendine rakip olarak bellediği bir sendikanın üyelerini haksız bir şekilde sırf o sendikada olduğu için bazı mevkilere atandığı iddiasını Bismil’in en işlek ve en yoğun yerlerindeki bilboardlara asarak o insanların isimlerini teker teker yazarak afişe etti. ‘’Müddei iddiasını ispat etmek zorundadır’’genel bir kanı iken ispatlanmayan bir iddianın arkasından giderek insanların isimlerini ve mevkilerini yayınlamak ile demokrasiye,insanların hürriyetlerine,kişi hakkı ve özel hayatın gizliliğine ne gibi bir katkı sunduklarını merak ediyorum. Farz edelim ki bu insanlar torpil yaparak, güçlü ve hükumete yakın bir sendikaya üye olarak bir yerlere geldiler. Bunun böyle ulu orta ifade edilmesi ve resmedilmesi hangi akla hizmet eder ve bunun kime faydası olur. Bediüzzaman Said Nursi, ‘’Her dediğin doğru olmalı fakat her doğruyu söylemek doğru değildir’’ demekle söylediğimiz her doğrunun bazı zamanlarda yarardan çok zararlar da doğurabileceği gerçeğini unutmamak gerektiği gerçeğini bizlere en yalın bir şekilde anlatıyor. Yıllarını eğitime vermiş eğitimcilerin bir suçlu gibi bilboardlarda isimlerinin yazılması ve asılması bir suçtur aynı zamanda da kul hakkını doğurur. Oradaki her bir kişinin ailesi,akrabası,dostu ve çevresi var. İnsanları zan altında bırakmak ve bunu bir sendika çatısı altında yapmak ise etik değildir ve çok büyük bir ayıptır.Türkiye’de sayılı sendikalar arasında ismi zikredilen bu sendikanın bu insanlardan bir an önce özür dilemesi gerekir. Yapılan bu yanlıştan bir an önce dönülüp sendikacılığın etik ve ahlaki ve hukuki rotasının dışına çıkılmaması sendikacıların ve sendikacılığın her zaman yararınadır.