Sağlık Bakanı, yabancı ülkelerden gelen yardım tekliflerini "Doktora, kana, ambulansa ihtiyacımız yok" sözleriyle reddederken, Kocaeli'de morglar dolduğu için cesetler buz pistinde ve mezbahaların dondurucularında korunmaya çalışılır. Şehir stadyumunun ön kısmı yaralılara, arka kısmı cesetlere ayrılır.

Tüpraş alev alev yanmış, bir başka felakete ramak kalmışken, Çevre Bakanı "Tuz Gölü Nasıl Kurtulur?" konulu toplantıda flamingolar için kaynak bulduğunu açıklar.

Yıkılan binlerce binada, binlerce insan can verir. Milyonlar, büyük bir travmayla karşı karşıya kalır. Yaz sıcağında, enkaz altından çıkarılamayan cesetler nedeniyle şehirler ölüm kokar.

Sahipsiz cenazeler, salgın tehdidine karşı toplu mezarlara gömülmeye başlanır. Dozer bir çukur açar, battaniyelere, çarşaflara sarılı cenazeler kamyonlardan indirilerek yan yana sıralanır. Orada, ne yıkama, ne kefen, ne de dua vardır... Dozer çukuru doldurur.

Deprem insanlığı da öldürür...

17 Ağustos 1999'da yaşanan bu olayların ardından çok değil 12 yıl geçti.

Van'da yaşanan 7,2'lik depremle ortak nokta ise insanlığın ölümüne bir başka şekilde tanık olmamız...

***

Bir hafta içinde 35'ten fazla şehidi toprağa vermenin acısı çok tazeyken,
Ve gelen yeni felaketin yaralarını sarmak için kenetlenmişken herkes...
Sosyal medyadaki "teknoloji gevezeleri" etnik ayrımcılıkla ilgili öfkelerini kusuyor 2 gündür...
Sıcacık evlerinde, parmakları yumuşak klavyelerinde, yürekleri hançerlediklerinin farkında olmadan yazıyor da yazıyorlar...

Oysa biz orada karısı ile 4 aylık bebeği için endişeyle bekleyen, ölüm haberlerini aldığında yıkılan bir babanın acısını hissettik yüreğimizde,
Nişanlısını 20 saat sonra enkaz altından sağ kurtaran üsteğmenin sevincini yaşadık içimizde,
Çadırlar gecikince endişelendik, çocuklar üşüyecek diye,
Kurtarma ekiplerinin, iki arkadaşın el ele sımsıkı tutunan cansız bedenlerini buldukları andaki isyanı, isyanımızdı.
Yıkılan kapının altında can verirken kucağındaki bebeğine sıkı bir şekilde sarılan anne, içimize akıttığımız gözyaşlarımız oldu.
Enkaz altından 25 saat sonra gülümseyerek çıkan 13 yaşındaki Hilal, umudumuzdu.
Türkiye'nin dört bir yanından sabahlara kadar yardım için çabalayan eller, yarınlar için ışığımız oldu...

Biz Van'a baktığımızda, analar, babalar, eşler, çocuklar, kardeşler gördük,
Arkadaşlığa, fedakârlığa, yardımseverliğe tanık olduk.
Umudu, sevinci, acıyı, hüznü, birliği, endişeyi yaşadık.

Birileri oraya baktığında bunların dışında bir şey görüyorsa,
Şehit oğlunun ardından "vatan için feda olsun" diyebilen izzet sahibi babanın vakur duruşunu gözleri önüne getirsin ve aynada yüzüne bir kez daha baksın.
Ve insanlık namına utanması gerektiğini hatırlasın. Yasemin Kaptanbaş - Posta

kent1.jpg

kent2.jpg

Editör: Haber Merkezi