ÇÖZÜM SÜRECİNDEN ÖLÜM SÜRECİNE!
Telefonumdaki haber uygulamaları ile sosyal medya uygulamalarını sildim. Kendime söz verdim ve ölüm haberleri gelmeyene kadar da açmayı düşünmüyorum. Hümanist takılan hippiler, insani duyarlılığı olan sözde vicdanlılar, akil tipi herifler, aydınlar, ünlüler, ünsüzler ve peki bunlar neredeler? Bunlara çok inandırılmıştık ama şu an bunların hiçbiri meydanda değil. Silahlı çatışma dönemi bitti denilmişti. Artık müzakereye geçilmiş, evrelerden bahsedilmeye başlanmıştı. Yeşeren umutlar daha da filizlenmiş, barışa olan inanç artmış, insanlar yaklaşık 35 yıldır süren bu kirli çatışmalı dönemin bitişine tanıklık edecekti. Artık gencecik insanlar topraklaşmayacak, Türkiye’deki insanların ortalama yaşı neyse o kadar yaşayıp ondan sonra göçüp gidecekti. Küçük bebeler babasız kalmayacak, hanımlar dul bir hayata mahkum olmayacaktı. Ve birçok anne ve babanın böğrüne ateş düşmeyecekti. Kravatlı koca koca adamlar bir masanın etrafını paylaşıp konuşmaya başlamışlar, yalancı gülücüklerle güya umut saçıyorlardı.  Somut bir şeyler vardı ama bunu sadece iki parti biliyordu. Gizli gizli mektuplaşmalar, ikinci, üçüncü eller vasıtasıyla görüşmeler, anlaşmalar ve mutabakatlar yapılarak kendilerince bir sonuca varıyordular. Muhalefet partileri ise bu çözüm sürecinde neler konuşulduğunu bilmiyor ve doğal olarak onlar da kapalı kapılar ardında ne gibi pazarlıklar yapıldığını bilmek istiyordular. Fakat vardıkları sonuç, sonun başlangıcı oldu. Süreç başından beri yapılan gizli görüşmelerdeki masa, kimin tekmelediği belli olmayan birisinin tekmesiyle devrildi. Eller tetikte, intikam avcıları pusuda, misliyle alınacak canlar hazır, kardeşi kardeşe vurdurtacak mazeretler belli ve tüm hazırlıklar tamam olunca derin ve gizli! bir yerden gelen ivedi bir çatışma emriyle kanlar akıtılmaya, canlar alınmaya, yuvalar yıkılmaya, ocaklar sönmeye, canlı bombalar patlatılmaya, misliyle karşılıklar verilmeye, cesetler teşhir edilmeye, insanlık onuru bir kez daha çiğnenmeye başlanmıştı. Geçen yılın Temmuz ayından beri resmi sayılara göre binlerce insan hayatını kaybetti veya on binlercesi de yaralandı. Gün geçmiyor ki ölüm haberleri gelmesin. İnsanlar ya patlayarak ya da vurularak öldürülüyor. Ölüme, patlamaya ve acıya o kadar alıştık ki haberlerdeki birkaç ölüm artık bizi ilgilendirmiyor. Ama ben buna alışamadım ve alışmak da istemiyorum. Sosyal medya denen bazı adreslerden ölülerin bedenleri teşhir edilip mesaj veriliyor, kendini hümanist sanan bazı örgütler canlı bombalarla hayatları karartıp kendi kendini yokluğa sürüklüyor. İnsanlar değil aslında insanlığımız ölüyor. Nerde ve ne zaman patlayacağı belli olmayan bombaları biz patlattık diye güya övünülesi mesajlar yayınlanıyor. Elimden bir şey gelmediği için çok üzgünüm. Keşke elimde sihirli bir değnek olsa da bu çatışmalı süreci bitirebilsem. Türkler ile Kürtleri birbirini parçalarcasına karşı karşıya getiren hakim güçlere bir dur diyebilsem. Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz böyle?
Biz yaşamak istiyoruz ve bu hayat bizim hayatımız, buna hiç kimsenin müdahele etme hakkı yok derdim. Birkaç karış toprak ve üç günlük dünya için yapılan tüm mücadeleler benim için hükümsüzdür. Hiç kimseye kalmayan ve belli bir süre için gelip geçtiğimiz bu dünyayı ebedi zannedenler bilsinler ki, zamanı geldiğinde onlar da bu dünyayı arkalarına bakmadan terk edecekler. Bizler halk olarak insanca yaşayalım diye kabul ettik devleti, hukuku, adaleti, özgürlüğü, hürriyeti… Kimsenin canını kimsenin alma gibi bir hürriyeti olamaz. Ne olursa olsun ben bir insan olarak bunu kabul etmiyorum. Hiçbir gerekçe insan yaşamına son vermeye neden olamaz. Umarım en kısa zamanda kendini akıllı ve toplumun öncüsü sayanlar, bu çatışmalı sürece, bu ölümlere dur der ve en kısa zamanda kırmızı çizgisiz, amasız ve fakatsız masaya oturur ve bu halkı bir arada tutmak için çabalar. Daha önceki yazılarımda bu çözüm sürecinin devam edemeyeceğini söylemiştim ve birçok kişi beni eleştirmişti. Çünkü o zaman iki taraf da birbirine güvenmiyordu. Sokaklara yerleştirilen patlayıcılar, kazılan hendekler ve tüneller, yeni yapılan kalekollar, bunun en büyük göstergesiydi. Sonuçta çözüm süreci artık bitti. Buzdolabında olduğuna da inanmıyorum. Şimdiki süreç daha tehlikeli bence. Çünkü duygusal kopuş yaşanabilir. Yani özellikle Batı illerindeki Kürtler ve Kürtlere ait iş yerlerinin yağmalanmasına kadar gidecek bir süreç bizleri bekliyor olabilir. Bunu herkesin görmesi gerekiyor. Bu kadar asker ve polisin hayatını kaybetmesi ister istemez  toplumsal bir reaksiyona delalet edecektir. Şimdilik ortalığın sakin olduğuna aldanmayın, bu olaylar küçük bir kıvılcımla başlar ve büyük bir yangına dönüşür. Yoksa halk alıştığından değil. Bir an önce Türkler de Kürtler de akıllarını başlarına almalı ve bu güzel ülkemizi hukuk, adalet ve özgürlük kurallarına riayet ederek ortak bir noktada buluşturmak adına yapılması gereken neyse bir an önce yapması için harekete geçmelidir. Yoksa işi siyasilere bırakırsak bu tolum kısa sürede parçalanmaya ve daha sonra da yutulmaya başlanacaktır. Benden söylemesi…Selametle. Barışçıl bir dünya dileğiyle…