Anne ve babalar olarak çocuklarımıza insanlar dışında diğer canlıların da yaşam hakkına saygı göstermeyi öğretmemiz gerekir. Bu konuda eğitim küçükken başlamalıdır.” diyen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi Sorumlu Hekimi Kader İçen “Hayvanlara karşı sevgi ve şefkat çocukluktan başlar. Bu nedenle çocuklarımıza hayvan sevgisini küçükken aşılayalım. Çünkü hayvanlara yönelik şiddet ve işkenceyi erişkinlerden ziyade çocuklar yapıyor.” dedi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin 2007 yılında Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi kurduğunu kendisinin de burada ‘Sorumlu Hekim’ olarak görev yaptığını belirten İçen “Barınağımız 600 köpek, yüz de kedi kapasiteli. Üç tane hayvan toplama aracımız, bir tane de 7/24 hizmet veren ambulansımız var.” ifadelerini kullandı.

“Halkımız ‘hayvan ambulansı’mızı gereksiz yere meşgul etmesin”

“Halkımız 153 nolu telefondan istedikleri zaman ambulansımıza ulaşabilirler. Ama ambulansımızı, hayvanlarımız kaza geçirmişse, yaralıysa veya hasta ise arasınlar.” diyen İçen “Çünkü bazen ‘Hayvan hasta.’ diye çağrıldığımız halde hayvanın hasta olmadığını görüyoruz. Halkımızın ambulansımızı gereksiz yere meşgul etmemesi adına duyarlı olmalarını bekliyoruz. Ambulans hattımız gereksiz yere meşgul edilirse gerçekten ihtiyacı olan hayvanlara ulaşmakta zorluk çekeriz. Çünkü sadece bir ambulansımız var ve bu araç Diyarbakır'la birlikte hem ilçelere hem de köylere hizmet veriyor.” şeklinde konuştu.

“Burada özellikle kısırlaştırma faaliyetleri yürütüyoruz”

Barınakta özellikle kısırlaştırma faaliyetleri yürüttüklerini, bu şekilde kontrolsüz üremenin önüne geçmeye çalıştıklarını belirten İçen, aşılama çalışmalarıyla da hayvandan insana insandan hayvana geçen hastalıklarla mücadele ettiklerini anlattı.

İçen sözlerine şöyle devam etti:

“Şayet bu tempoda gidersek 5 yılın sonunda sokakta kısırlaştırılmamış hayvanımız kalmayacak. Sokak hayvanları sorunumuz ortadan kalkacak. Kısırlaştırma faaliyetleriyle hayvanlarımızın üremelerini kontrol altına alıyoruz. Normalde bir hayvandan 6 yılda 6 bin canlı ürüyor. Kedi ve köpeklerin 2 ay gibi kısa bir gebelik süreleri var. Her batında da 7-8 hayvan doğunca 6 yılın sonunda yaklaşık 6 bin hayvan doğumu gerçekleşiyor. Biz de hayvanların doğal hallerine karışmak istemeyiz, belki kısırlaştırılmalarını istemeyiz ama onlar için doğal bir çevre bırakmadık. Her tarafta bina ve site yaptığımızdan onlar için beslenme alanı bırakmadık. Bu nedenle kısırlaştırma aslında yaptığımız en büyük hizmetlerden biri. Kısırlaştırma aynı zamanda hayvanların agresif etkisini azaltıyor. Çünkü bir hayvanın bir hayvana ya da bir diğer canlıya saldırmasında amaçlar vardır. Nelerdir bunlar? Erkek ise dişisini korumak dişi ise yavrularını korumak. Öte yandan hormonal sistemin, siklusun arttığı dönemlerde de saldırı sayısı artar. Bu hayvanlarımızı kısırlaştırınca aynı zamanda rehabilite de etmiş oluruz. Hayvanların saldırı oranlarını da azaltmış oluruz. Kısırlaştırma faaliyeti yaparken aşılama faaliyeti de yapıyoruz. Zoonoz hastalıklar dediğimiz hayvandan insana insandan hayvana geçen hastalıklarla mücadele ediyoruz. Özellikle parazit ve kuduz aşılamalarını çok ciddi yapıyoruz. Yılda yaklaşık olarak 2 bin ile 5 bin arasında parazit ve kuduz aşılaması yaptığımız için bu hastalıkların da ciddi oranda önüne geçmiş oluyoruz.”

“Kedi ve köpekler de yaşadıkları mahallenin sakinleridir”

Kedi ve köpeklerin de yaşadıkları mahallenin sakinleri olduğunu, bu nedenle insanlara gösterilen sevgi ve şefkatin hayvanlara da gösterilmesi gerektiğini belirten İçen “Burası bir rehabilitasyon merkezi, burası bir barınak değil. Sokaklarda yaşayan tüm hayvanları buraya toplayamayız. Burada elimizden geldiği kadar sadece hasta hayvanlara bakıyoruz. Şartlarımız ne olursa olsun sağlıklı hayvanları kafesin içerisine almamız doğru değil. Bu nedenle mahallemizde yaşayan kedi ve köpeklerin de o mahallenin sakinleri olduğunu unutmayalım. Bize getirilen hayvanlar arasında ateşli silah yaralanmalarının olduğunu görüyoruz. Unutulmamalıdır ki bu hayvanlar zevk için vurulacak canlılar değillerdir. Trafikte insanların hayatına ne kadar önem veriyorsak aynı şekilde hayvanların hayatına da önem vermemiz gerekir. Trafik kurallarına uyarken buna da riayet etmeliyiz.” diye konuştu.

“Hayvanlara karşı sevgi ve şefkat çocukluktan başlar”

Hayvanlara karşı sevgi ve şefkatin çocukluktan başladığına dikkat çeken İçen “Anne ve babalar olarak çocuklarımıza insanlar dışında diğer canlıların da yaşam hakkına saygı göstermeyi öğretmemiz gerekir. Bu konuda eğitim küçükken başlamalıdır. Çünkü hayvanlara yönelik şiddet ve işkenceyi erişkinlerden ziyade çocuklar yapıyor. Çocuğunuz sokakta bir hayvan gördüğünde hemen ‘Dokunma, o pis, ellerin kirlenecek, hasta olacaksın.’ demeyin. Her gördüğünüz kedi ya da köpeğin kirli olduğunu zannetmeyin. Çünkü kedilerle köpeklerin ağızları inanın ki insanların ağızlarından en az 10 kat daha temiz. İnsanların ağzı, yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca mikroorganizma barındırırken bu hayvanların ağızlarının içinin çok temiz ve dezenfektan özelliğe sahip olduğunu görüyoruz. Özellikle yaz aylarında hayvanlarımızın bize daha çok ihtiyaç duyduğunu unutmamamız gerekir. Bir hayvan 10 gün yemek yemeden yaşayabilir ama su içmeden iki gün dahi yaşayamaz. Allah kedilere öyle bir özellik vermiştir ki kedi, bir insanın yarasını diliyle yalarsa o yara iki gün sonra iyileşir. Bir kediyi kirli görürseniz ya günlerce susuz kalmıştır ki hemen önüne su koymanız gerekir. Ya da hastadır ve size ihtiyacı vardır. Onun dışında kedileri hatta sokak kedisi dahi olsa hiçbir kediyi kirli göremezsiniz. Aynı durum köpekler için de söz konusudur. Bu durum kendileri için Allah'ın bir vergisidir. Öyle yaratılmışlardır. Temiz olmaları ağızlarıyla, dilleriyle ve su ile alakalı bir durumdur.” uyarısında bulundu.

“Çöplerimizi atarken hayvanların yiyebileceği atıkları ayıralım”

İçen sokak hayvanlarının aç kalmaması için şu tavsiyelerde de bulundu: “Lütfen çöplerimizi atarken hayvanların yiyebileceği atıkları, ekmek olur, bulgur olur, pirinç olur, tavuk olur, et artığı olur, bunları evsel atıkların içerisine değil de küçük bir poşetin içerisine koyup, çöpün yanına ağzı açık bir şekilde bırakalım. Mahallemizde mutlaka bu durumdan faydalanan canlılar olacaktır. Kuşu, köpeği, kedisi olacaktır. İşin doğrusu bu hayvanlar da bizimle yaşamayı çok istemiyorlar. Aç kaldıklarından dolayı çöpleri karıştırıyorlar. Çöplerin ağzını bağladığımız zaman bu hayvanların çöpten beslenmelerinin önüne geçmiş oluyoruz. Bir de yemek artıklarının içerisine cam ya da başka herhangi kesici bir şey konulmamasına da özen gösterelim. Çünkü o şekilde yaralanıp da bize gelen hayvanlar oluyor. Cam parçaları hayvanın ağzını, boğazını ya da midesini parçalayabiliyor.”

“Hayvanlara yönelik şiddet konusunda empati kuralım”

Toplumsal bir problem haline gelen “hayvanlara yönelik şiddet ve suiistimaller konusunda ise İçen “Hayvanlara yönelik envaı şiddet söz konusu. Bu bölgede yaşanan şiddet olaylarından biri hayvanların arabaların arkasına bağlanarak sürüklenmesi. Bir de çok ciddi bir şekilde özellikle köpeklerin kulaklarının kesilmesi. Özellikle erkek hayvanların kulaklarını daha yavruyken kesiyorlar. Bunu da evlerini koruyan köpeğin, diğer köpeklere karşı ya da yabani hayvanlara karşı kendisini daha iyi koruması adına yapıyorlar. Köpeklerinin diğer hayvanlarla mücadele ederken kulağından yakalanıp nakavt olmasının önüne geçme adına yapıyorlar. Bizim gelenek ve göreneklerimizde böyle bir şey var ise de bunu bir veteriner hekimin gözetiminde, anestezi altında yapmamız gerekir. Tabii biz bunu uygun görmüyoruz ama çok zor durumda kalmışlarsa son çözüm olarak bu yolu öneriyoruz. Benim burada özellikle değinmek istediğim şey hayvanların kulaklarının zevk için kesilmesidir. Bazen hayvanların kulaklarını sıradan bir cam parçasıyla kestiklerini şahit oluyoruz. Şu unutulmamalıdır ki aynı duyguları aynı acıyı hayvanlar da yaşıyor. Lütfen empati kuralım; bizim kulağımız kesildiğinde bu durum bize nasıl acı veriyorsa aynı şekilde hayvanların kulakları kesildiğinde de hayvanlar o acıyı hissedeceklerdir. Bir de şöyle bir şikâyetim var; hayvanlarımız pet diye alınıyor pat diye atılıyor. Örneğin bir doğum gününde ya da bir karne hediyesi olarak çocuğa, eşe, sevgiliye, kedi veya köpek alınıyor. Daha sonra bu hayvana bakılmayarak buraya getirildiğini görüyoruz. Bu da unutulmamalıdır ki terk edilme duygusu bütün canlılara aynı acıyı verir. Terk edilen hayvanlar da ciddi psikolojik problemler yaşar. O hayvanlar da ailelerini istiyor ve büyük bir travma yaşıyorlar. Bize getirilenleri doğaya bırakamıyoruz. Çünkü bu hayvanlar sokağa bırakıldıkları zaman diğer sokak hayvanları tarafından kendilerine zarar veriliyor. Bu nedenle ömür boyu ya da yeni bir aile bulana kadar burada kalıyorlar.” dedi.

Editör: Haber Merkezi