Son günlerde kamuoyunun gündemini meşgul eden andımız kararı ile ilgili basına açıklama yapan Diyarbakır Barosu, 2013 yılındaki kararlılıkla hareket edilerek, metnin kaldırılması gerektiğini belirtti.

Diyarbakır Barosu adına basın açıklamasını okuyan Aydın, "Türküm, doğruyum, çalışkanım ile başlayan ve ne mutlu Türküm diyene ile biten metin, 1930'lu yıllarda Doktor Reşit Galip tarafından kaleme alınarak ilk önce kendi kız çocuklarına okutulmuş, akabinde Galip’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla birlikte 1933 yılından bu yana birkaç defa değişikliğe uğrayarak 2013 yılına kadar zorunlu bir şekilde ilköğretimlerin tümünde, her eğitim günü başlangıcında okutulması zorunlu hale getirilmişti. 8 Ekim 2013 tarihli resmi gazetede yayımlanan yönetmelik değişikliği ile çocuklar üzerindeki etkisi düşünülerek bu metin ve buna bağlı olarak her eğitim-öğretim günü tekrarlanan bu zorunluluk yönetmelikten çıkarılmış ve uygulamaya son verilmiştir." dedi.

"Eğitim-öğretimin temel hedefi farklılığa saygı duyan bir nesil yetiştirmektir"

"Eğitim-öğretimin temel hedefi, farklılığa saygı duyan, yenilikçi, hoşgörülü, dünyadaki gelişmelere açık, yaratıcı bir nesil yetiştirmektir." diyen Aydın, " Ancak andımız metni ile büyüyen nesillerin bu ilkelere uygun davranması ve düşünmesini beklemek mümkün değildir. Türkiye halkları olarak geldiğimiz nokta da bunu göstermektedir. Ülkemizin 1989 yılında imzalayarak taraf olduğu ve anayasanın 90'ıncı maddesi gereği uymakla mükellef olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 2'nci maddesinin birinci fıkrasında; 'taraf devletler, bu sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.' denmektedir." ifadelerini kullandı.  

"Bu uygulamadan 2013 yılındaki kararlılık ile vazgeçilmelidir"

Söz konusu uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Aydın, açıklamanın devamında şu ifadelere yer verdi:

"Bu maddedeki bağlayıcı hüküm ve niyet; 6-10 yaş aralığındaki çocuklarımızın milliyetçi ve ırkçı ibareler içeren bir metni her sabah tekrar etmeleri zorunluluğuna tabi tutulmaları ile bağdaşmadığı açıktır. Yönetmelik değişikliğini yapan ve hala yasama ve yürütmede çoğunluğu bulunan yürütme makamı, 2013 yılında yönetmelik değişikliğini şu tespitlerle kamuoyuna açıklamışlardır; '1930’lu yılların otoriter zihniyetinin değiştirilmesinin hedeflendiği, vesayetçi sistem ve zihniyetle yürütülen mücadele çerçevesinde çocuğun pedagojik gelişimine verdiği zarar gözetilerek değişiklik yapıldığı, 30’larda Hitler ve Stalin gibi toplumu formatlamak için bu uygulamaların yapıldığını, dünyanın hiçbir ülkesinde çocukların içtimaya dizildiği, ırkçı sloganlar okutulan metinler göremezsiniz.' Bu tespitlere aynen katılıyoruz. Irkçılık dönemsel bir toplumsal hastalık değildir. Her zaman toplumsal barışı ve birlikte yaşama kültürünü tehdit eden bir sorundur. Teşhis de tedavi de 2013’te yapılmıştır. Çocuklarımızın ve dolayısıyla geleceğimizin özgürlük alanını daraltacak bu uygulamadan 2013 yılındaki kararlılık ile vazgeçilmelidir."

"Irkçı ve tekçi metin toplumsal ayrışmayı ve kutuplaşmayı daha da arttıracaktır"

Öğrenci Andı metninin toplumsal ayrışmayı ve kutuplaşmayı daha arttıracağına işaret eden Aydın, "Çocuk hakları ekseninde; taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de hüküm altına alınan çocuğun; düşünce dil, din, ırk, vicdan, eğitim hakkı gibi hiçbir ayrım gözetilmeden her türlü haklarına erişiminin sağlanması devletin olduğu kadar hepimizin de görevi olduğunu unutmadan, çocuğun yüksek yararını gözeterek ayrımcılık yapmama şeklinde büyümesine katkı sunmamızın önemini değerlendirmek zorundayız. Bu ırkçı ve tekçi metin, Türkiye halklarına yarar sağlamadığı gibi toplumsal ayrışmayı ve kutuplaşmayı daha da arttıracaktır.  Bu çerçevede, siyasi iktidarın, hukuk sınırları dışına çıkan bu yargı kararına karşı gerekli idari tedbirleri alması için derhal girişimde bulunmaya davet ediyoruz." şeklinde konuştu.

"Her kurumu görev ve yetkilerini aşmamaya davet ediyoruz"

Danıştay’ın vermiş olduğu kararın anayasa açısından uygun olmadığını dile getiren Aydın, her kurum ve kişiyi çerçevesi anayasa ile belirlenmiş görev ve yetkilerini aşmamaya davet ettiklerini söyledi.

Aydın, son olarak şunları kaydetti:

"Anayasanın 125'inci maddesinde, 'Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.' şeklindeki amir hükme rağmen, Danıştay’ın bu yasal sınırı aşarak karar vermesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bariz bir şekilde ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Son dönemlerde en çok yaptığımız eleştiri, yürütmenin yargıya müdahalesinin, tersi bir durumu olan bu hukuksuzluk halini de tasvip etmiyoruz. Her kurumu ve kişiyi çerçevesi anayasa ile belirlenmiş görev ve yetkilerini aşmamaya davet ediyoruz."

Editör: Haber Merkezi