Bir ilçe düşünün ki nüfusu yüz elli binlerle ifade ediliyor. Dinamik genç nüfusu, enerjik çarşısı, her gün yenisinin inşa edildiği görkemli binalarıyla göz dolduran bu ilçe ilk bakışta aklınızda buranın gelişmiş bir ilçe olduğu kanaatini oluşturur. Ana caddesinden ara sokaklara doğru yöneldiğinizde kenarda kalmış tek katlı bakkal dükkânından bozma birkaç metrekarelik ilçe halk kütüphanesini gördüğünüzde ise içiniz burkulur; ruhunuzda beliren coşku ve sevinç duygusu çok geçmeden hazin bir trajediye dönüşür. Hızla geliştiğini düşündüğünüz bu ilçede böylesine köhne bir kütüphane hiç şık durmuyor. Bir toplumun gelişmişlik seviyesi o toplumun ilim ile irfan ile olan ilişkisi ile doğrudan alakalı olan bir mevzudur. Bu doğruysa eğer Bismil’in kültür ile ilişkisi hangi düzeyde seyretmektedir. Bünyesinde binlerce öğrenci barındıran bu ilçede adamakıllı bir kütüphanenin olmaması ilçe sakinlerini hiç mi rahatsız etmiyor. İlçedeki tüm okullarda görev almış olan okul aile birlikleri başkanları tez elden kültür bakanlığına dilekçelerle bu vahim duruma bir çare bulmak için başvurmalıdırlar. Zor değil birkaç cümleden ibaret bir dilekçe…             Öğrencilerimizin, çocuklarımızın bilgiye erişme, bilgi üretme ve üretilen bilgiyi kullanma becerisini kazanabilmeleri sadece okula gitmekle elde edilebilecek şeyler değildir. Araştıran, sorgulayan, keşfeden bireyler bilgi ile doğrudan ilişki kuranlardırlar. Bunların ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için gelişmiş toplumlar ile geri kalmış toplumların vaziyetine bakmak gerekir. Avrupa’da matbaanın kullanılmasından üç yüz yıl sonra İslam dünyasına girebilmiştir matbaa. Dile kolay tamı tamına üç yüz yıl… Şimdi hangi insanımızın ağzını açsan gâvuru kötüler kendini üstün görür ama hayatının hemen hemen her alanına nüfuz eden şeyler de ne hazindir ki o gâvurun tezgâhından çıkmıştır. Avrupalıya ya da batılılara bu gücü kazandıran nedir diye sormak gerekir. Hangi araçlarla bunu sağlamıştır? ”Aklını doğru kullanmakla bunu sağlamıştır.”yanıtını verdiğinizi duyar gibiyim. İyi de akla istikamet veren şey nedir? Onu yani aklı doğru kullanmamızı sağlayan şeyi bilmek için bir üç yüz yıl daha mı beklenmeli… Biz burada beklemek yerine cevabını vermek durumunda olmalıyız. Aklı doğru kullanmaya istikamet veren şey ” bilgi”dir, bilme istencidir… Bilme istencini kucaklayan biricik mekânlardır KütüphanelerGelişmiş toplumlar ancak kütüphaneler inşa eden toplumlardır. Kütüphanesi olmayan toplum ufku kararmış toplumdur.
 Bağrında binlerce öğrenci ve genç barındıran bu şirin ilçede başta mülki ve idari erkân olmak üzere tüm duyarlı insanların naçizane çağrımıza, sesimize kulak kesilmeleri umulur. Düşünsenize öğrencilerin gevezelik yapmak için dahi olsa içinde oturabilecekleri donanımlı  bir kütüphane mi yoksa sidik ve izmarit kokusunun birbirine karıştığı  kahvehaneler mi. Hangisi?.
            Yetkili ve yetkin olanların şu kütüphane işine de el atmaları gerektiğini desem mi demesem mi diye malum halimizden ötürü bocalarken sadede de geleceğiz. Demem o ki bu ilçeye onca hizmet edildiği muhakkaktır. Ve lakin bir kütüphane de olsaydı, hani her kapısına varıldığında girenleri karşılayan şöyle italikle yazılmış kocaman da bir yazı İdare etme; Doy. Bilgi bilenindir. Düşünce kuduz köpek gibi kovalansa dahi, biricik gayen olmalı. Bir yerden sonra bilgi, duvara çıktıktan sonra tekmeleyeceğin bir merdiven olabilir, ama o ana kadar en büyük tutamağın olmalı. Bir ideal uğruna yaşa, Aşkla oku, aşkla yaz. Bu milletin seni yetiştirmek için harcadığı her alın terinin karşılığını ver, ama kendi bağımsız şuurunu alevden oklarla milletinin karartılmış ufuklarına göndermeyi ihmal etme. Hiç bir şeyi verili, yani olduğu gibi kabul etme. Sorgula daima. İlmin hazzını sonuna kadar yaşa.” Olsaydı fena mı olurdu… Vesselam