Satır arası...

Farkli siyasi yelpazelerden isimleri aynı platformda bir araya getirip, sorunların çözümüne ilişkin tartışma ortamı yaratmayı amaçlayan Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği (EKOPOLİTİK)'in Türkiye'nin Büyük Çatısı toplantılarının Hakkari'deki ayağını izlemek üzere çarşamba günü şehirdeydim. EKOPOLİTİK'in iftar toplantısı uzun bir aradan sonra Kuzey Irak'a yapılan askeri harekatın hemen arkasından gerçekleşti. Kente giderken en çok merak ettiğim, oradan görünen Türkiye idi. Sınırda olması nedeniyle operasyonu günlük hayatın kalbinde hisseden Hakkari kent merkezinde hava kurşun gibi ağırdı. Hakkari'den izlenimlerimi bir annenin iç burkan hikayesiyle beraber aktarıyorum: Bir oğlu dağda, bir oğlu da şu anda askerde olan Cevahir Kaçar. Kuzey Irak'a yapılan son operasyonu 'Acaba oğlumun kötü haberi gelir mi?' kaygısıyla izleyen ve 'başına bir iş gelir' diye bize asker oğlunun fotoğrafını vermekten çekinen çaresiz bir anne o. Ve ne yazık ki, onun hikayesi bu coğrafyada hiç de sıra dışı değil...

Cevahir Kaçar 42 yaşında Hakkarili bir anne. Onu bu haberin konusu yapan ise şu anda bir oğlunun askerde, bir oğlunun da dağda olması. 20 yaşındaki oğlu Recep bir yıl önce dağa çıkmış, 21 yaşındaki oğlu Önder 7 aydır cezaevinde. Diğer oğlu ise asker. Onu dinledikçe, her şeye çare bulan insanların bazen ne kadar çaresiz kaldıklarını düşündüm. Zaman zaman gözleri doldu, zaman zaman öfkelendi ama günün sonunda o da ben de çaresizdik. Aşağıda 'Bir oğlum dağda, bir oğlum askerde. Ben nasıl ağlamayayım?' diyen bir annenin dramatik öyküsünü okuyacaksınız...

- Oğlunuz Recep'in hal ve tavırlarından tahmin ettiniz mi örgüte katılacağını?
Hayır, hiç öyle bir şey yoktu. 'Babası dağa gitti' deseler inanırdım ama oğlumun gideceğine asla ihtimal vermezdim. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde Elektrik okuyor, spor hakemliği yapıyordu. Hiçbir siyasi eğilimi yoktu, ne partiye (BDP'yi kastediyor), ne Nevruz'a giderdi. Bizim hiçbir maddi sorunumuz da yok, ne istese alırdık.

ŞOKA GİRDİM
- Ne hissettiniz oğlunuzun PKK'ya katıldığını anlayınca?
Ben şoka girdim. Hiç kendimde değildim. Bir yılı doldu, hala şoktayım, hala kendimde değilim. Bundan sonra bir daha oğlumu görebilecek miyim, bilmiyorum. Her zaman rüyamda, hep tereddütteyim. Geçen sene Ramazan Bayramı'nda dağa çıktı.
- Örgüt hiç kontak kurdu mu sizinle?
Hayır, hiç haber almadık.
- Nasıl anladınız peki örgüte katıldığını?
Gittikten 20 gün sonra ANF'de haberini gördük. Haberden Behdinan'da örgüte katıldığını anladık. Ama bizimle hiçbir bağlantısı olmadı.
- Ailede başka kimse var mı örgüte katılmış?
Hayır, kesinlikle kimse yok. Akraba bile yok.

DAĞA ÇIKTIĞI İÇİN KIZGINIM
- Kızgın mısınız peki dağa çıktı diye?
Tabii ki. Ben 20 yaşına getirdim, okutmuştum, bir sene sonra üniversite mezunu olacaktı. Ben onu oraya gitmesi için büyütmemiştim. Aç mı, hasta mı, bilmiyorsun. Ölüm daha iyidir benim yerimde olmaktansa! Gözümü kapıyorum, dağdakini, cezaevindekini, askerdekini düşünüyorum. Ne için yaşıyorum ki ben? Evime bir şey alınca sevinmiyorum. Tek istediğim bu kan dursun, oğullarım eve dönsün.
- Örgüt aklını mı çeldi?
20 yaşına dek ne eve geç gelirdi, ne Nevruz'a ne partiye giderdi. Millete kızardı, niye böyle yapıyorsunuz diye. Nasıl oldu da dağa gitti hiç anlamadık. Kaynım KCK davasından hapiste. 10 yıl önce lise 2'de iken gözaltına alındı. 8 yıl mahkemesi sürdü ve ömür boyu hapse mahkum edildi Oğlum ondan etkilendi, bir şey yapmadan kaynım bu kadar ceza aldı diye kızdı, dağa çıktı sanırım, bilmiyorum ki...

DÖNSE DE ÖLSEM!
- Oğlunuz dönsün istiyor musunuz?
Keşke, kim istemez ki! 20 yaşına ne zorluklarla getirdim. Bir daha görüp göremeyeceğimi bilmiyorum. Bir daha oğlumu görsem de, o gün ölsem! Nasıl dönmesin? Bir yıldır her gece rüyalarıma giriyor. Keşke dönse...

Başbakan çözüm bulabilir
- Birkaç gündür Kuzey Irak'a Türkiye operasyon düzenliyor. Sizin için zor olmalı. Ne hissettiniz?
10 gündür orası bombalanıyor. Bizim yediğimiz içtiğimiz zehirdir. Ben bir iş yapamıyorum, kendimde değilim. Dağdakinin kötü haberi gelir mi diye de korktum, askerler için de üzüldüm. Ne polis, ne asker ne dağdaki ölmesin! Hepsi bizim çocuklar, başkasının çocuğu değil. Benim oğlum gittikten sonra (dağdakini kastediyor) bir anne ağladı mı, ben de ağlıyorum. Asker anneleri ağlayınca da ağlıyorum. Nasıl ağlamayayım? İkisi de evladım. Diyorlar ki 'analar ağlamasın'. Bir oğlum asker, bir oğlum dağda. Anne yüreği hiç dayanır mı bu kadarına? Dağda ortalama 5 yıl yaşarlar. Ölüme gitti benim oğlum. Bir daha görür müyüm bilemem. Askerimin başına bir iş gelir diye de korkuyorum. Ben ne yapayım, nasıl ağlamayayım? Bizim sonumuz ne olacak böyle? Oğlum ölüme gitmiş olabilir. Oğlumun gittiği ölüm yolu olabilir ama Başbakan Erdoğan bunu çözüm yolu yapabilir. Biz Kürt olmaktan gurur duyuyoruz. Kur'an-ı Kerim'de 'Aslını inkar eden bizden değildir' der. Bizim aslımız Kürt, inkar edemeyiz. Ama Türk kardeşlerimizle barış içinde yaşamak istiyoruz.

Türk bayrağı altındayız elbet askerlik yapacağız
- Diğer oğlunuzu askere gönderdiniz bu süreçte. Hiç tereddüt ettiniz mi?
Biz Türk bayrağı altında yaşıyoruz. Tabii ki askerlik yapacağız. Olur mu öyle şey? Biz de askerliğimizi yapacağız elbet. Ama tek isteğim bu kan, bu savaş dursun. Bu sadece benim başımda değil, tüm Türkiye'nin başında. Yeter artık, bu kan dursun!
- Askerdeki oğlunuz dağa çıkmayı düşündü mü peki Recep'ten sonra?
Hayır, kesinlikle. Benim oğlum gittikten sonra cezaevindeki Önder dedi ki ötekine 'Anne-baba yıkıldı, onlara artık biz sahip çıkalım.' İsterim ki okusun, meslek sahibi olsunlar. Biz onları ne zor büyüttük. Eşim Devlet Köy Hizmetleri'nde işçi. Hiç ister miyiz böyle olalım?
- Oğlunuz doğuda görev yapacak olsa yine gönderecek miydiniz?
Açık söyleyeyim, ona çok karşıydım ama Allah'tan öyle olmadı. Nasıl olacaktı ki? Bir oğlum dağa gitmiş zaten, biri de askerde. Askerdeki elinde silahla onun karşısına geçse... Olur mu, kardeş kardeşi öldürecek? Olur mu öyle? Denizcidir, öyle olmadı. Ama kardeşinin karşısına dikilse, yıkılırdık, yalan yok.

Artık yeter barış istiyoruz
Cevahir Kaçar gibi bir oğlu dağa çıkmış olan Pakize Taş ile de sohbet ediyorum bir süre. 7 oğlu, 5 kızı olan Pakize teyzeye 'Nasılsın?' deyince aldığım yanıt şu oluyor: 'Nasıl olayım? Kaç günlerdir uçak seslerinden uyuyamıyoruz. Benim bir oğlum dağa çıktı ve hayatını kaybetti. Bir oğlum 90'larda Şırnak'ta askerlik yaptı ve çok şükür bir şey olmadı. Burada savaş uçakları ve helikopterlerin gölgesinde büyüyor çocuklar. Artık yeter! Annelerin yüreği yanmasın. Burada bir anne oğlu dışarı çıkınca ya dağa gidecek ve ölecek, ya da polis gözaltına alacak ve ölecek diye korkuyor'. 'Utandığı için' benimle tercüman aracılığıyla Kürtçe konuşan Taş, konuşmamızın sonunda Türkçe olarak 'Artık yeter. Barış istiyoruz!' diyor.

Akan kan dursun çağrısı
Türkİye 12 Haziran seçimlerinin ardından Kürt sorununun çözümüne yönelik adımların hızlanmasını beklerken, tam tersi bir süreç yaşanıyor. Ülkede tansiyonun yükseldiği ve insanların çözüm ümitlerinin iyice azaldığı bir süreçte Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği (EKOPOLİTİK) geçen hafta çarşamba günü Hakkari'de farklı kesimlerden 150 kişiyi bir araya getiren bir iftar yemeği verdi. Böylesi gergin bir iklimde gerçekleştirilen iftarın en dikkat çeken isimleri kuşkusuz Hakkari Valisi Muammer Türker, Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, BDP İl Başkanı Orhan Koparan, Hakkari Üniversitesi Rektörü İbrahim Belenli ve ülkücü Musa Serdar Çelebi'ydi. Vali Türker'in 'Çözüm için önce akan kanın durması gerektiğine' vurgu yaptığı toplantıda, farklı görüşlerdeki katılımcıların 'barış dili' kullanmaya çalıştıklarını gözlemledim. 'Ramazan ayında kan dökülmesi kabul edilemez' diyen Belediye Başkanı Bedirhanoğlu, iktidara dökülen kanın engellenmesi çağrısı yaptı.

UMUT VEREN ÜLKÜCÜ İSİM
Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden Musa Serdar Çelebi 'Geçmişte zaten çarpışarak hiç birşey olmayacağını gördük. Konuşarak her şeyi çözebiliriz' diyerek umutlu konuştu. Çelebi, EKOPOLİTİK'in Hakkari'de bir yıl önce gerçekleştirdiği ilk toplantıda kendisiyle aynı masada bile oturmak istemeyen bazı Kürt temsilcilerinin, artık diyaloga daha açık hale geldiklerini ve bunun çözüm arayışındaki bir ülke için son derece önemli olduğunu belirtiyor.
'Eğer bir toplumda insanların söyleyecek bir sözü kalmamışsa o toplum ölmüş demektir' diyerek Başbakan Erdoğan'ın 'Sözün bittiği yerdeyiz' ifadesini eleştiren yazar Halit Yalçın, PKK'nın elini silahtan çekmesi ve devletin de operasyonları durdurması gerektiğini vurguladı.
Hakkari'de üçüncü toplantılarını gerçekleştiren EKOPOLİTİK Genel Koordinatörü Tarık Çelenk hedeflerinin 'insanların birbirleriyle iletişim kurması için ortak platform yaratmak ve çözüm sürecine katkı sağlamak' olduğunu belirtiyor. Hakkari gibi insanların politize olduğu bir şehirde net sonuçları hemen alamasanız da, bu tarz toplantıların toplumsal huzurun sağlanması açısından da çok önemli olduğu aşikar.

                                                                                    Şenay YILDIZ/Akşam

 

Editör: Haber Merkezi