Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantılarına getirilmeden, sıralı sicil yoluyla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'nden atılan Astsubay Mustafa Dinç, Savunma Bakanlığı'na yazdığı mektupla haklarının iade edilmesini istedi.

İki kardeşinin 1995 yılında peş peşe şehit olmasından 2 yıl sonra sırf namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu için genelkurmayın kararı ve 'bakan onayı' ile TSK'dan atıldığını belirten Dinç, şehit kardeşlerinin yasını bile tutmasına fırsat verilmediğini söyledi.

Ankara'nın Polatlı ilçesinde hamallık yaparak geçimini sağlamaya çalışan Mustafa Dinç, Milli Savunma Bakanlığı'na yazdığı mektupla orduda yaşadıklarını anlattı ve yardım istedi. 1990 yılında İzmir Gaziemir Ulaştırma Okulu'ndan mezun olduktan sonra Ankara Polatlı Topçu Füze Okulu Destek Kıtaları Ulaştırma Bölüğü'nde göreve başladığını belirten Dinç, aileden gelen yaşam tarzından dolayı namazlarını aksatmamaya çalışmış. Ramazan ayında da oruç tutuğunu ve asla görevini aksatmadığını belirten Dinç, 1993 yılında Kars Sarıkamış Ulaştırma Bölüğü'nden Ulaştırma Kıdemli Üsteğmen Gökhan Yalvaç'ın kendi bölüklerine tayin olmasıyla hayatının zehir olduğunu belirtiyor. Bu kişinin namaz kılanı ve oruç tutanları sevmediğini iddia eden Dinç, zamanla neredeyse nefes almanın bile yasaklandığı bir boyuta gelindiğini ve ilk savunmasını emre itaatsizlikten verdiğini, ardından da 4 gün oda hapsine mahkûm edildiğini anlattı.

Dinç, "Bir gün Cuma namazını kılmak için evimin karşısında ve askeri kışla sınırları içerisinde bulunan Mehmetçik Camii'ne gelmiştim ki daha önce kendisini camide hiç görmediğim bir arkadaşım hemen yanımda saf tutmuş. Bu olay beni bayağı şaşırtmış ve bir o kadar da sevindirmişti. Fakat bu arkadaşın beni bölük komutanının emri ile takip ettiğini anlamam çok uzun sürmedi. Sonradan kendisi bu olayı bana itiraf etmiş ve durumun vahametini gözler önüne sermişti." diyor.

"ŞENER ERUYGUR EŞİMİN BAŞÖRTÜSÜNÜ AÇTIRMAMI İSTEDİ"

Baskıların gün geçtikçe sistematik bir hal aldığını dile getiren Dinç, Ergenekon davasından yargılanan eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ile arasında geçen hadiseyi de anlatı: "O günkü okul komutanı olan Tuğgeneral Şener Eruygur, beni odasına davet ederek önce nazik bir üslupla, daha sonra da tehditvâri bir tarzda eşimin başını açtırmam gerektiğini, yoksa beni ordudan attıracaklarını söyledi."

Ara tayinle Siirt 3'üncü Komando Tugayı Ulaştırma Bölüğü'ne tayin olduğunu ifade eden Dinç, namaz kılıp oruç tutmasından dolayı gittiği yerlerde baskıların devam ettiğini belirtti. Komutan eşlerinin evlerine gelerek eşinin başını açması konusunda baskı yapmaya başladıklarını belirten Dinç mektubunu şöyle sürdürdü: "Eşim bir gün bana, artık dayanamadığını ve başını açmak istediğini söylediğinde bunun imkânsız olduğunu ve bu baskının son bulacağını anlatmaya çalışıyordum. Bu arada çocuğumun öğretmeni, kendisi de bir subay eşi olan hanımefendi oğluma 'yobaz kafalı Konyalı' diyerek hakaret etmiş ve çocuğumun üstünde de baskılar artırılmaya başlanmıştı. Misafirliğe gittiğimiz bir zamanda evimizin kapısının zorla kapıcıya açtırılarak sözde dini neşriyatlar aranmış. Evin düzeninin berbat bir şekilde bozulduğunu görmek beni, eşimi ve çocuğumu aşırı derecede üzmüştü. Sadece evimin emir üzerine arandığı söylenerek konu geçiştirilmiş ve şikâyetçi olmamız durumunda farklı muamelelere maruz kalacağımız uyarısını almıştık."

"ALEVİ NASIL NAMAZ KILAR DİYE TEPKİ GÖRÜYORDUK"

Eşinin hem Alevi hem de kapalı olmasından dolayı daha çok tepkiye maruz kaldıklarını vurgulayan Dinç, "Nasıl olur da Alevi başını kapatır ve namaz kılmaya başlardı. Arkadaşlarım bile sürekli geldikleri evime ayak basmaz, selam vermez olmuşlardı." diyor.

Yapılanlar karşısında elinden bir şey gelmediğini dile getiren Dinç, baskılardan dolayı eşini Siirt Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniği'ne yatırdığını belirterek o acı günler aklına geldikçe tüylerinin diken diken olduğunu, hayattan zevk alamaz duruma geldiğini ifade ediyor. Sözde tanışma toplantılarında eşinin başörtüsünün zorla çıkarılmaya çalışıldığını anlatan Dinç, zamanla meslektaşlarının birbirlerini üstlerine gammazlamaya çalıştıklarını kaydediyor.

"KARDEŞLERİM ŞEHİT OLDU, ÜZÜNTÜME SAYGI DUYULMADI"

1995 yılında uzman jandarma olan kardeşinin Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde şehit düştüğünü anlatan Dinç, "Şehit düşmesinden dolayı epey üzüntülü olmama rağmen, benim bu üzüntüme ne saygı duyuldu, ne de hak verildi. O anki duygularımı hiçbir komuta kademesindeki insanlar anlamıyordu. Şehit kardeşimin acısını ve yasını tek başıma tutmak bana kalmıştı. Zar zor 6 gün izin vermişlerdi. İzin bitti ve 7 gün aradan sonra Kuzey Irak'a yapılan operasyona katılmam için çağrı yapıldı. Tam bu sıkıntı ve stresi yaşanırken yaklaşık 8 ay sonra diğer kardeşim Şırnak Beytüşşebap'ta şehadet şerbetini içti. İyiden iyiye yıkılmıştım ama başım dik ve gururluydum." diye konuşuyor.

3–4 kere YAŞ kararlarıyla atılmakla tehdit edildiğini dile getiren Dinç, üst rütbeli bir komutanın kendisine "Senin başını dik gezdirmeyiz." dediğini aktarıyor. 7 gün boyunca karanlık bir odada tutulup ifadesinin alındığını ve az kuru bir ekmek verildiğini anlatan Dinç mektubunda yaşadıklarını şu sözlerle anlatmayı sürdürdü:

"Tam da operasyona çıkacağım esnada bölük komutanı elime bir evrak tutuşturarak 'gözün aydın' dedi. Aydında ne aydın, gözüm niye aydın. Sonuç olarak 03.10.1997 günü Kara Kuvvetleri Komutanlığı emri ve bakanlık imzasıyla 94/b bendine göre emekli edildiğim yazıyordu."

"ORDUDAN ATILDIM, KOMUTAN GÖZÜN AYDIN DEDİ"

Ordudan atıldığını ancak baskı ve yıldırmaların sürdüğünü belirten Dinç, 2 yıl sonra bulduğu işten de yine aynı baskılar sonucu çıkartıldığını belirtti. Şimdi bir yem fabrikasında hamal olarak hayatını idame ettirmeye çalıştığını dile getiren Dinç mektubunu şu sözlerle tamamladı: "Bizler asla vatanımıza, bayrağımıza, inançlarımıza ve inandıklarımıza ihanet etmedik, vatanımızı satmadık ve en önemlisi bizler dağa çıkarak Mehmetçiğe kurşun sıkmadık. Hak ettiğimize inandığımız bu iade-i itibarımızı bizlere, asıl sahiplerine teslim edeceklerine kanaatimiz sonsuzdur..

Editör: Haber Merkezi