Tarihi biz yazdık. İnsanlığın toplumsal hayata geçişini biz belirledik. İlk tekerlek bizim topraklarda döndü. Yazıyı bulan biz, yontmayı bulan biz, şiiri ilk yazan biz, türküleri müziğe dönüştüren biz. 

Bizler tarihte adımıza onlarca isim verilen ama yine de yaşadığı topraklarda yok sayılan bir halkız. 

Gutiler, huriler, mitaniler, urartular, kardakiler dönemini tarihten sildiler. Tarih var oldu bizler var olduk. Tarih geçiyor yine varız. Milattan önce binlerce yıllık tarihiyle, kardeşliğiyle insanlığa ilk barışı tattıran yine biziz. Binlerce yıldır barışın topraklarında yine barış diyen biziz. 

İnsanlık yerleşik hayata bizimle tanıştı. Ama insanlık yerleşti, bizi de dağda gezen kart, kurt ses çıkaran bir varlık olarak sayfalara döktü. Bu sayfalarda mürekkep eridi, kalemler kahroldu, kağıtlar buruştu ama yazanlar imtina etmedi. 

Kimler geldiyse kapımız açıktı. Savaştan kaçan, zulümden kaçan, kendine yaşayacak yer bulamayan yaşamak için bize sığındı. Misafirperverliğimizden bahseden yok belki ama yaratıcı ve tarih bunu biliyor ve asla yitirmediğimizi de biliyor. 

Kimler geldi kimler geçti ama biz halen yerimizdeyiz. Binlerce yıldır binlerce kavim, devlet, topluluk, aşiret, otonomi, özerk bölge yönetimi, kabile geçti. Gelen yaşadı. Kimseyi dışlamadık. Kimseye neden geldiniz demedik. Ama gelen ya belimizi büktü, ya kılıçtan geçirdi, ya kellemizi uçurdu, ya bize ya da toprağımıza sahip oldu. Ama biz yine düşman olmadık. Ezildik, büzüldük, dışlandık, yok sayıldık ama varlığımızı yitirmedik. 

Antlaşmalarla kendilerini garantiye aldılar. Biz dışarıda kaldık. Kim yüzümüze güldüyse ardından gülünecek duruma düşürdü. Kime acıdıysak acınacak duruma düştük. Kime selam verdiysek, selam yerine değerlerimizi aldı. Kime merhaba ( benden sana zarar gelmez anlamına gelir) dediysek zararın en büyüğünü o verdi. 

Ama biz insanlığın bu yanlışına yanlışla cevap veren bir insan topluluğu olmadık asla olmayacağız da.

Yok saymak için türlü bahaneler buldular. Adımıza bizim tasvip etmediğimiz yakıştırmaları uygun gördüler. Varlığımızı yaratana borçluyduk. Ama geleceğimizi borçlu kıldılar. Geçmişinizi görmeyip yeniden var olan bir etnik köken gibi davrandılar. Allah'ın ayetlerine, kanununa, yaratılış felsefesine karşı çıktılar. Sanki başkaları bizleri yaratmış gibi davrandılar. Yaratıcının tüm kullarına verdiği haklardan mahrum bıraktılar. 

Çocuklarımızı diri diri toprağa gömdüler ırak ta. Yetmedi. Gençlerimizi astılar yetmedi. Kimyasal silahlarla yaşadığımız şehirleri yaktılar, yıktılar. 

Elma kokusu ile aldattılar çocuklarımızı. Ağzından kan akan babalar bekledi evlerin önünde. Annesinin son damla sütünü içmek üzere sarılmıştı bebekler. Gökyüzü isyanda, insanlık üç maymunu oynadı her seferinde. Bir bitmedik gitti arkadaş. 

Yakarak, yıkarak, vurarak, zehirleyerek, yok sayarak geçti dönemler. Ama Ah biz Kürtler bir türlü bitmedik. 

Bizi yanlış tanıttılar. Yobaz, canavar, dağ eşkıyası, şalvarlı, kabadayı, medeniyetten yoksun bir varlık olarak gördüler. 

Bizi türlü ideolojilerle, dinsizlikle, din düşmanlığıyla itham ettiler. 

Oysa biz sadece yaşamak istedik. Yaratıcının tüm kullara verdiği haklardan yararlanmak istedik. Var olmak istedik. 

Biz insanların görmek istediği libasta değil, tanıyıp görüp insanlığımızı tecrübe ettiği bir insan topluluğu olarak tanınmak istiyoruz. 

Bize aç gelen tok çıkar. Kinle gelen sevgiyle çıkar. Adavetle gelen barışla çıkar. Korkarak gelen minnetle çıkar. Boynu bükük gelen adaletle çıkar. 

Ah biz Kürtler. Ne de çok kılığa soktular bizi. Ama bir türlü Allah'ın yarattığı bir etnik kılığına sokamadılar. Bizi gerçekten tanımak istemediler. 

Coğrafyamız bizi hep kendine tehdit olarak gördü. Oysa biz sadece Kürt olarak yaratıldık Kürt olarak yaşayıp, Kürt olarak ölmek istedik. Sadece bu.