Mardin Bağımsız Milletvekili ve DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, 1980 darbesiyle başlayan sürecin Kürtler için felaket dönemi olduğunu ve Diyarbakır zindanlarında o vahşetin tanığı olduğunu söyledi.

Türk, "12 Eylül'de Diyarbakır zindanlarından tahliye olduktan sonra, öyle bir sistem öyle bir korku yaratılmıştı ki, ben şahsen 56 marş ezberlemiştim. Tahliye olduktan sonra kendi köyüme döndüğümde gece yatağımda uyurken, o marşları tekrarlıyordum unutmayayıım diye. Unutursam, gidersem yine aynı işkencelerle zulümle karşılaşırım diye. Geceleri bazen uyuyamadan tekrar tekrar okuyordum. Unutmamaya çalışıyordum" dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından düzenlenen 'Faili Meçhul ve Kayıplar Çalıştayı' Diyarbakır'da başladı. Sümerpark Resepsiyon Salonu'nda düzenlenen çalıştaya Mardın Bağımsız Milletvekili ve DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, yardımcısı Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, KADEP Genel Başkan Yardımcısı Nadir Yektaş, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP Milletvekili Rıza Türkmen, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile gazeteci ve yazarlar katıldı.

"KÜRTLER, POTANSİYEL BİR TEHLİKE OLARAK KABUL EDİLMİŞTİR"

Toplantının açılış konuşmasını yapan Ahmet Türk, büyük acıların yaşandığı bir dönemin tartışılacağını belirterek, şöyle dedi:

"Eğer toplumda bir duyarlılık yaratamazsak, bu süreci bu sistemi değiştirmek şansına sahip olamayız, demokrasiyi gerçekleştiremeyiz. Kirli, kanlı dönemlerin üstünü örterek demokrasiyi gerçekleştiremeyiz. Bugün dünyaya baktığımızda İspanya'da, İtalya'da, Şili'de, Nikaragua'da ancak çeteler, kontrgerillalar gladyolar ortaya çıkarılarak, bunlardan hesap sorularak demokrasi gerçekleştirilmiştir. Bizde Türkiye'de yıllarca acıları yaşayan bir toplum olarak bütün bu kirlilikleri, bu çeteleri ortaya çıkarmak zorundayız. Bu bizim insani sorumluluğumuzdur. Demokrasi inancımızın gereği olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar büyük acılar yaşandı. Olağanüstü dönemlerde bu acıların faturası devrimcilere, emekçilere ve önce Kürtlere çıkarıldı. Çünkü Kürtler Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar devletin gözünde sistemin gözünde potansiyel bir tehlike olarak kabul edilmiştir. Her zaman tartışmalar yoğunlaştığında Kürtleri sindirerek, susturarak ve cezalandırarak ancak ayakta kalabileceklerini düşünmüşlerdir. Bugüne geldiğimizde yine aynı şeyi görüyoruz. Milliyetçi dalganın kabardığı yahut iktidarların tartışıldığı her dönemde fatura Kürtlere çıkarılmıştır"

"YARABBİ CANIMIZI AL DA BU İŞKENCEDEN KURTULALIM"

Türk, 1980 darbesi ile başlayan sürecin Kürtler için felaket dönemi olduğunu söyleyerek, "O dönemi yaşayanlardan biriyim. 1980'de Diyarbakır zindanlarında o vahşetin tanığıyım, o vahşeti izleyen gören ve o dönemin sanığıyım. O dönemlerde, insanların o zindanlardan sağ çıkabileceğini hiç kimse düşünemiyordu. Bazen 'Yarabbi canımızı al da bu işkenceden, bu zulümden kurtulalım' diyorduk. Yanı başımızda kalaslarla, coplarla yaşamını yitiren bir çok insanımızın cesetleri ile karşılaştık, tanıklık ettik. O manzarayı asla belleğimizden, zihnimizden silme imkanına bugüne kadar kavuşmadık. 12 Eylül'de Diyarbakır zindanlarından tahliye olduktan sonra, öyle bir sistem öyle bir korku yaratılmıştı ki, ben şahsen 56 marş ezberlemiştim. Tahliye olduktan sonra kendi köyüme döndüğümde gece yatağımda uyurken o marşları tekrarlıyordum unutmayayım diye. Unutursam, gidersem yine aynı işkencelerle zulümle karşılaşırım diye. Geceleri bazen uyuyamadan tekrar tekrar okuyordum. Unutmamaya çalışıyordum" dedi.

"CEMAL TEMİZÖZ'Ü DE HALKIMIZDAN SORUN"

Türk, zulüm politikalarının aslında farklı şeyin gelişmesine neden olduğunu, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin büyümesine gelişmesine de katkısı bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

"Kürtler'de bir halk olmanın, ulus olmanın bilincini geliştirdi. Bu gerçeği görmek lazım. Ancak bu geliştikçe devletin politikası 12 Eylül dönemi ile sınırlı kalmadı. Bu politika bugüne kadar sürdürülmekte ve Kürtleri sindirmeye çalışan bir siyasetin hala yürütüldüğünü görmekteyiz. Bir tarafta Ergenekonlar ile ilgili davalar açılırken, bir tarafta demokrasiden söz edilirken, bir tarafta bugün hala bakıyoruz ki, binlerce Kürt siyasetçisi, gazeteci, hukukçu yine zindanlarda. Yani Kürtler, geçmişte ölümle katliamlarla tehdit edilirken, bugün zindanlara atarak, susturarak yürütülen bir politikanın farklı bir versiyonu olarak önümüzde duruyor.

Biz hep şunu söyledik; Eğer gerçekten demokratik bir Türkiye'yi düşünüyorsak, istiyorsak şeffaflaşmayı düşünüyorsak, halkların kardeşliğini düşünüyorsak ve geçmişle yüzleşmek istiyorsak, bugün Kürt coğrafyasında Kürdistan'da yaşanan acıların katliamların ortaya çıkarılması gerekir. Eğer Ergenekon ile ilgili başlatılan soruşturmalar, Türkiye'nin şeffaflaşması ile ilgiliyse burada binlerce belge var, binlerce delil var.

Aslında bu deliller ve belgelerle gerçeğe ulaşabiliriz, gerçeği ortaya çıkarabiliriz. Bugün çetebaşı kontrgerilla başı olan şahıslar Ergenekon'dan yargılanırken, sadece Andıç, Balyoz davaları ile yargılanmakta. Bu Türkiye'yi şeffaflaştıracak bir adım mıdır, bir refleks midir, bir inanç mıdır, yoksa kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaya, kendilerine yöneldiği için mi böyle bir Ergenekon soruşturmasını başlattılar Bunu aslında çok iyi düşünmemiz lazım. Eğer Ergenekon'u ortaya çıkarmak istiyorsanız, Türkiye'deki yaşanan o acıların ortaya çıkmasını istiyorsanız, gelin Cemal Temizöz'ü de halkımızdan sorun, yaptıklarını halkımızdan sorun, Atilla Uğur'u gelin halkımızdan sorun. Onların ne yaptıklarını, kaç tane insanın ölümüne neden olduklarını, onlar size anlatacaklardır diyoruz. Ama bakıyoruz ki soruşturma belli bir noktada tıkandı"

"TARİHLE YÜZLEŞEBİLİRSEK HALKLAR ARASINDA KİN, NEFRET AZALIR"

1915'lerde bir katliam sürecinin başladığını ileri süren Ahmet Türk, "Ermeni katliamını biliyoruz. Bugün Ermeni katliamından Şeyh Said isyanına, Dersim'deki katliam ve son dönemlerdeki Kürt halkını genel olarak hedef alındığı katledildiği dönemlere baktığımızda, bugün bile yapılan çalışmalarda, 224 tane toplu mezarın ortaya çıkarıldığını biliyoruz. Bu toplu mezarlarda 3 bin 58 insanın tespit edildiğini biliyoruz. Ancak bunu hükümetin, devletin demokratik bir adımı olarak değerlendirmemek lazım. Halkımızın, sivil toplum örgütlerimizin, vicdan sahibi insanların duyarlılığı sonucunda ortaya çıkmış bir görüntü, manzara ve tespittir.

Eğer tarihle yüzleşebilirsek, gerçekleri ortaya çıkarabilirsek, halklar arasındaki kin, nefret azalır. O zaman birbirimizi anlamaya çalışırız. Eğer Türt halkı bugün Kürdistan coğrafyasında yaşanan olayları görebilmiş olsaydı, anlayabilmiş olsaydı, bu yaşananlar doğru bir şekilde aktarılmış olsaydı, bugün farklı bir bakışa, farklı bir bilince sahip olurdu. Ben buna yürekten inanıyorum. Bizim yapacağımız çalışmalar aslında halkların kardeşliğine katkı yapacak bir çalışmadır. Evet bugün Kürtler bir potansiyel tehlike olarak değerlendiriliyor. Hedef haline getirilmiş, ama sistemlerin kendisine dokunan herkesi hedef haline alacağını da biliyoruz ve yarın da alacaktır.Bu nedenle tarihimiz ile yüzleşebilecek, geçmişimizi irdeleyecek bir bilince bir duyarlılığa sahip olmamız gerekir diye düşünüyorum" dedi.


 

Editör: Haber Merkezi